Ana içeriğe atla

ÜZÜNTÜ&MUTLULUK

 Davetsiz felakete gideriz; ama davetsiz mutluluk paylaşmayız! (?)

Sevdiğim bir arkadaşımla yine arkadaşlıklar üzerine sohbet ediyorduk. Görüşmeye ara verdiği bir arkadaşından bahsediyordu, kız bunu ağlama duvarı gibi kullanıyormuş, başkalarıyla gülüp eğlenip, onunla sürekli melankolikmiş. Ben de acaba seni yakın hissettiği için olabilir mi dedim. O da, gülmek de ağlamak da eşit duygular, ikisi arasında baktığında bir fark olmamalı, dedi. Düşününce hak verdim, ikisi de içten duygular. Benim de görüşmeye ara verdiğim böyle bir arkadaşım vardı. Tanışıklığımız uzun bir süre olmamasına rağmen sürekli onu motive etmekten yorulmuştum. Ben onun psikoloğu değildim ki, başkalarıyla gülüp eğlenirken benimle sürekli ağlıyordu,, onunla görüştüğüm zaman benim de modum düşüyordu, mesafe koymuştum samimiyetimize.(bunu bilnçli yapmamıştım gerçi, farklı sebeplerden kızmıştım ona).

Ara ara hep aklıma gelir bu konu, ne zamandır yazmak istiyordum. Yaşam seyahatimiz boyunca kimileriyle küseriz, kimileri ile devam ederiz, ara veririz, tekrar başlarız vs.vs......Küslükler genelde hep fekalet haberleri ile biter, sizce de öyle değil mi? Yanlış değil mi peki? Kızdığımız ya da küstüğümüz biri ile ilgili üzücü bir haber aldığımızda hemen kalbimiz yumuşar, kızgınlığımız geçer, arar, sorar, gider bir şekilde tekrar görüşmeye başlarız. Eee mutlu bir haberini aldığımızda, kalpte yumuşama oluyor mu? Genelde o pek umursanmaz, halbuki ikisi de birbirinin zıttı ama insana ait. Yani, davetsiz fekalete gitmeyi severiz ama davetsiz mutluluk paylaşmak pek düşünülmez 😏Bazılarımız acımayı seviyor sanırım, kendini iyi hissettiriyor başkalarının acı ve üzüntüleri. Bu hoş bir şey değil bence, duygusal olmak, yardım etmek evet bunlar güzel hareketler; ama içinde çözüm üretme isteği barındırmayan acıma duygusu itici, samimiyetsiz geliyor bana. Gelelim asıl konumuza 😉Zaman zaman çok uzun sandığımız yaşam, o kadar da uzun olmayabiliyor. Konuya affedilebilir ve affedilemeyebilir gözüyle bakarsak, kalplerimizin yumuşaması için felaketleri beklememeli...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEN KİMSİN?

Az önce bir sitede gezinirken, Kürk Mantolu Madonna kitabı geldi aklıma. Kitabı okuyanlar Raif Efendi'yi bilir onun günlüğünde yazdıklarını okuyana kadar, onu içine kapanık, silik, ekmek kavgasında biri olarak tanırız.   Baktığım sitede de, yazıları yazanların fotoğrafları vardı, ilk baktığımda sıradan fotoğraflar gibi geldi. "Aa bu çocuk mu? bu adam mı yazmış" dedim. Sonra merak ettim, yazılarına bakayım, dedim. Yazıları okuyunca fotoğraflarla aramda duygusal bir bağlantı oluştu, o insana başka bir gözle bakmaya başladım. Yazıyı yazan insan o fotoğraftakiydi işte, o cümleleri kuran, özlemleri olan, hayalkırıklıkları yaşayan, anıları olan, hikayesi olan bir insan.. Tanıştığımız ya da uzun zamandır tanıdığımız aslında sadece tanıdığımızı sandığımız birçok insanda da böyle değil mi? Mesela ben herkesle herşeyini paylaşmayı çok sevmeyen biriyim, merak edenlerle değil, değer verenlerle daha yakın arkadaşlıklar kurmayı tercih ederim. Bu sebeple de bazılarına göre h...

NASIL BULMAK İSTİYORSAK ÖYLE BIRAKALIM

Bugün Aktif Felsefe Derneği ile çevre temizliği yaptık. 27 kişiymişiz, fena bir sayı değil aslında, çevre temizliği etkinliği olduğunu düşünürsek. İlk başta bir şey yok gibi gözüküyordu, sonra bir baktım traktörde bir çöp yığını oluşmuş torba torba. İnsanlar neler neler atmışlar, acaba bugün bizimle orada olup çöp toplasalardı, tekrar atarlar mıydı? merak ettim... Umursamazlık, nasıl olsa arkadan biri toplayacak, zaten bizden önce de atılmış, vb.gibi düşüncelerle bu saygısızlık yapılıyor. Ben bunu öncelikle kendine saygısızlık olarak görüyorum. Bir de şu var, iş hayatında da çok rahatsız olduğum bir konuydu. İnsanlar tek tek çok iyi; ama bir araya geldiklerinde korkunç olabiliyorlar. Ortak kullanım alanlarının kullanımı konusunda da bu geçerli..Evinde hijyen hastası kesilen biri, ortak kullanım alanlarını kullanırken inanılmaz davranıyor. Kendi yaptığının anlaşılmayacağı rahatlığı mı? yoksa başka biri temizleyecek nasılsa mantığı mı? ya da her ikisi..  Sınırlı bir alanı temiz...

BİR KİTAP - ROMANTİKA

Size Romantika’yı anlatmaya çalışacağım desem, umursamayacaksınız, biliyorum. Şu Çılgın Türkler’in yazarı, Turgut Özakman’ın yazdığı bir kitap dersem? Turgut Özakman’dan romantik bir aşk hikayesi. İlk basım tarihi Ocak 2000, benim okuduğum ise yedinci baskısı. Yaklaşık beş yıldır aklımda; ama bir türlü alıp okuyamamıştım, hep araya başka kitaplar girdi, unuttum. Romantika, yazarımızın ikinci kitabıdır. Yazarımızın, Diriliş-Çanakkale, Cumhuriyet-Türk Mucizesi gibi çok değerli kitapları bazı kitaplarındandır. 28 Eylül 2013’te, 83 yaşında vefat etmiştir. Geçen yine farklı bir kitabı almak için gitmiştim, yokmuş, rafta Romantika’ya takıldım, aradığım kitap da yoktu, demek bu kitabı okuma zamanım gelmişti. Elime aldım, sayfalarını çevirdim, beni saracak gibi hissettim, kitap kapağı da çok güzel. Kabartma şeklinde iki kelebek.  Hikayeyi romanımızın kahramanı Doğan Hoca’nın kızı Şirin’den dinliyoruz. Doğan Hoca 1960’lı yıllarda, sanat tarihi kürsüsünde aydın bir doçenttir. Sağ-sol...