Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HAYVAN SEVGİSİ ÜZERİNE BİR KAÇ ŞEY

Hayvan sevgisi üzerine, ne zamandır bir şeyler  yazmak istiyordum. Sokak kedim var, buraya fotoğrafını eklediğim. Sokakta çok kedi var biliyorum; ama bu o kadar tatlı birşey ki, sokakta olmasına üzülüyorum. Sokaktaki kedileri yaklaşık bir yıldır sevmiyordum; çünkü daha önce de böyle bir sokak kedim olmuştu. Siyah-beyazlı bir tekir, mavi gözlü. Sonra kayboldu. Neden kaybolduğunu bilmeyince üzülüyor insan. Birilerinin alıp evine götürmüş olmasını umdum. O zamandan beridir ilgilenmemeye çalışıyordum. Bu kediciği görene kadar. Yün yumağı gibi olmuş, bu son hali değil, küçücük bir kafa, kabarık kabarık tüyler. İlk zamanlar sevmek istediğimde korkmuştu, alıştı artık bana, kaçmıyor. Sokak hayvanları genelde böyle, hem ilgilenmenizi, sevmenizi istiyorlar, hem de güvenemiyorlar, ürkekler. Ne kadar tanıdık bir durum değil mi (!) Pet shoplardaki hayvanların durumu, sokaktakilerden daha  içler acısı. Yarım metrelik bir alanda uyuşturulup, bazıları Antalya sıcağında, güneşe karşı v

" HADİ BANA SOR " ;-)

19 Kasım'a; “Eskiden genç ve şaşkındım; şimdi yaşlıyım ve çok daha şaşkın" diyen Mark Twain'in sözünü 'şimdi daha genç ve şaşkın' diye değiştiriyoruz tabi ki :-) Dramatik durumlarla dalga geçmeyi seven ben (bu durumlar bana aitse tabi ki) doğum günlerimde nedense hep duygusal olurum. Vecihi'yi bekleyen Ayşen Gruda heyecanıyla dolu bir doğum günü yaşamak istiyorum bir sene de yahu :-) (Bu benzetme bana ait değil, twitter da biri yazmış, ben de çok sevmiştim, doğum günüme de uyarlayayım dedim) Annem benim yaşlarımdayken, ona 'sen orta yaşlı mısın' diye sorduğumu hatırlıyorum. O da 'hayır kızım, ben daha orta yaşa gelmedim' demişti. Benim yaşım da ondokuz civarı, cevap beni tatmin etmemişti, benim için orta yaşlıydı işte. Eee hayat bu, geldik mi o yaşa, soracak bir kızım yok, ben soruyorum kendime :-) sonra da cevaplıyorum. 'Gencim daha genç ne orta yaşı :)' . Hayatı geriden takip ettiğim için, hatta otuzdan son

HER ŞEY KÜÇÜK BİR ADIMLA BAŞLAR

“ Pek çok insan, çöp kamyonu gibidir.  Her tarafta içleri çöp dolu olarak dolaşıyorlar; kızgınlığı, öfkeyi ve hayal kırıklığını biriktiriyorlar. Ancak doldukça çöpleri bırakacak bir yere ihtiyaç duyuyorlar.  Bu bazen ben, bazen de siz olabilirsiniz. Kişisel almayın. Sadece gülümseyin, onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin.  Onların çöpünü alıp işyerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın.” Aylar önce facebook sayfalarından birinde görüp-paylaşmışım bu yazıyı, kime ait bilmiyorum, geçen okuyunca tekrar sevdim. Unutulmaması gereken bir yazı. Ben genel olarak çok alıngan biriyim. Eskiden bunun iyi bir şey olduğunu sanırdım, ne kadar kötü bir özellik aslında. Uzun süre sabredip, sonra kırılan bir yapınız varsa, olmadık bir sebeple patlayıp, tekrar yapışmayacak bir şekilde dağılıyorsunuz. Biraz biraz düzeltmeye çabalıyorum. Ha gayret diyorum her felsefe dersi sonrası. Düzeltmeye çalıştıkça artıyor bunlar :) Hepimiz farklı farklı da olsa hayal

PAYLAŞMAYI ÇOK SEVİYORUZ ( ! )

Hepimiz bir yarış halindeyiz.. Ne çok şey bildiğimizi, ne çok yer gezdiğimizi, herkesten ne kadar akıllı olduğumuzu paylaştıkça, resimledikçe mutlu oluyoruz  En iyi olduğumuzu, ne çok beğenildiğimizi, ne kadar sosyal olduğumuzu ispatlıyoruz ya, 'Ohhh düşmanlar çatlasın!' durumu yani :-)  Eskiden nasıl mutlu oluyorduk biz paylaşmayı çok seven insanlar. Sanki 'hadi göster kendini teyzelere -amcalara' dedi birisi, itti arkamızdan. Durum aynen böyle, yetişkin ergenler çoğaldık.    Ben de yapıyorum zaman zaman anlattıklarımı (arada bir 'napıyorsun?' diyorum kendime), bazılarımız o yerin hissettirdiklerini yazmayı sevdiği için, bir başkası fotoğraf çekmeyi sevdiği için, bir diğeri yediğini yayınlamazsa boğazından geçmediği için. An'ı yaşamak diye bir şey vardı hani. Yaşadığımız 'an' çok güzelse, sadece onu hissedelim-görelim-duyalım. Bütün dikkatimiz yanımızdakinde ve gördüklerimizde olsun. Yine çekelim fotoğrafımızı, yazalım yazımızı bir kağıda.

İKİZLER-BEBEKLER-ÇOCUKLAR

  İstanbul'a gittim bebek sevmeye :-) Eskiden beri ikiz bebeklere bayılırım. Bunlar da en tatlılarından..Ama çok zor çok, bu konuyu tekrar düşünmek lazım :-)   Havaalanında bir bayanla tanıştım beklerken. Çok soru sormayı ve sorulmasını sevmem bu tür tanışmalarda aslında; ama bayan kendi halinde, çekingen biriydi. Bir de biz ilk otobüste karşılaştık onunla, önce yanlış otobüse binmiş, o sebeple endişeli gözüküyordu, ayrılamadık :)  Çocukları varmış İstanbul'da, biri 27 yaşındaymış, kendisi çok genç gözükünce, yaşını merak ettim haliyle. 43 dedi, yani 16 yaşında evlenmiş. Bu yaş normal bir yaş değil tabi de, erken demeyelim en iyisi, vaktinde evlenmenin avantajlarından biri, genç yaşta çocuk sahibi olmak Benim yaşım da onu çok şaşırttı. Ben yaşımla uyum içinde yaşıyorum ne güzel. Ama soran insanların öğrendikten sonraki tepkileri yüzüne söylemeye çekiniyorum :)  Bebekleri-çocukları çok severim, hiç yetişkin bir çocuğum olabileceği kısmını düşünmemiştim. Tuhaf geldi düşü

NİCE NİCE 90'LARA'

         Uzun bir aradan sonra coşkulu bir kutlama oldu. Umuyorum ki bu coşku katlanarak artar gelecek yıllarda.. Bayram coşkusunu çocuklukta idrak edemiyor insan, yetişkinlikteki bilinçle daha farklı oluyor..Olumsuz  gelişen Türkiye gündemi de ayrı tabi... Türk Yıldızları'nın gösterisi de muhteşemdi. 2 gün üst üste izleme fırsatım oldu. Çocukluğumdan beri uçakları izlemeyi çok severim. O zamanlar uçaklar hayaldi, ulaşılmazdı benim için. En çok da bulutları daha yakından görmek için isterdim uçağa binmeyi. Şimdi ise, şehirlerarası her yere git istediğin gibi. 4 yıl kadar Eskişehir'de yaşadım, Ana Jet Üs Komutanlığı olduğu için, vızır vızır geçerlerdi, herkes şikayetçiydi, ben bayılırdım... (29 Ekim 2013)                             Nice coşkulu, her şeye inat daha umutlu 90'lara!