Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BİR KİTAP - CUMHURİYET GELİNİ

“Bu kitabı Sgk Narlıdere Dinlenme Bakımevi’ne girmek istediğimi söylediğim zaman ‘Hayırrr!’ diye itiraz eden, beni bu isteğimden vazgeçirmek için pek çok öneriler sunan çocuklarıma ve torunlarıma adıyorum. Dışarıdan bizim yaşantımızı bilmeden, ‘Bakacak kimsen yok muydu? Aman! Allah beni huzurevine düşmekten korusun!’ diyenlerin düşüncelerini değiştirmek için bu kitabı yazdım.” diyor yazarımız Sevil Yalçınduran.  Kitabı okuyana kadar hiç bu açıdan düşünmemiştim. Geçen yıl, üyesi olduğum bir dernekle yaptığımız, huzurevi ziyaretini hatırladım sonra. Adını sorduğumuzda söylemeye çekinen, teyzelerimiz ve amcalarımız, ellerine mikrofunu alıp, şiir, şarkı, mani ne biliyorlarsa, çocuk heyecanıyla söylemek için yarıştılar birbirleri ile. Yazarımız da, bir çoğunun gençken yapamadığı pek çok şeyi, geç de olsa orada yapma fırsatı bulduğunu anlatıyor. Halkeğitim kendilerine çok güzel imkanlar sağlamış. Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği koroları, tiyatro kursları gibi. Hobi odası

BİR KİTAP - SEN BANA MEVSİMLERDEN SÖZ ET

“Yüzleri insanı yanıltmayacak kişiler var; korunmuş oldukları hemen anlaşılır. Bazıları acılara, bazıları da derin duygulara karşı korunmuş. Görünüşleri durgun denize benzer. Pürüzsüz.” Reenkarnasyona inanır mısınız? Eğer cevabınız ‘Hayır’ ise, kitaptan sonra en azından kafanız karışacaktır. Belki önceden umursamadığınız rüyalarınız sizi uyutmayacak Belki de hayata geçirmeye değer bulmadığınız ya da cesaret edemediğiniz düşlerinizin peşinden gideceksiniz. Belki rastlantı olarak gördüğünüz olaylar merakınızı uyandıracak, yaşamınızın eksik parçalarını bulup puzzle’ı tamamlamak isteyeceksiniz. Reenkarnasyon konusunda ben ortada bir yerdeyim; ama “Yeniden doğmak: İnsan bir hayattan daha iyisine geçiyor, bilgelikte ve dinginlikte gelişiyor, tüme yaklaşıyor.” fikri mantıklı geliyor. Bu kitap bir aşk hikayesinden daha çok, Şamanlıktan, Reenkarnasyondan, Antik Yunan’a kadar her şeyi anlatan bir kitap. “Bir zamanlar birbirlerini çılgınca seven bir erkek ile bir kadın vardı. Eskiden yaşadıla

BİR KİTAP - BUDA, GEOFF VE BEN

“Budizm doğal olanları takdir etmenin bir yolu muydu, yoksa bazı şeyleri değiştirme konusunda bir şey miydi? Kendi yaşamının kapısını açmak, evren sırlarının kapılarını açmaktan daha da zordur.. Hayatın gerçeklerle doldurulmayı bekleyen bir boşluktur. Eğer bunu sen yapmazsan başka biri yapacaktır Budizmde Lotus Çiçeği (Nilüfer) bir simgedir. Nilüfer çiçeği bataklıklarda yetişir. Bataklık bizim sorunlarımız, kederlerimizdir, acılarımızdır. Potansiyeli açığa çıkarmayı beceremezsek çiçek yoktur.” Ortalama, hatta vasat bir mutlulukla yaşarken bir gün biriyle karşılaşırsınız ve hayatınız değişir. Yaşama, olaylara, yaşadıklarınıza bakış açınız değişir. Ed’in hayatı da bu şekilde bir karşılaşma ile değişiyor. Bir gün barda tesadüfen karşılaştığı içki ve sigara içen garip Budist Geoff, Ed’in can dostu oluyor. İlk başlarda Ed, Geoff’a güvenmiyor, nasihatları canını sıkıyor. Buna rağmen ne zaman başı sıkışsa bu garip Budist adamı arıyor. Geoff ise her seferinde aynı ilgi ve içtenlikle onu dinli

BİR KİTAP - DUYGUSAL SERMAYE

   Geçen sene, yazarımızın bir söyleşisine katılma şansım oldu. AGT’nin başarısı dışında, hiçbir bilgiye sahip değildim. Çok vaktim yoktu; ama hazırlıklı da gitmek istiyordum. Duygusal Sermaye kitabını aldım. Kitaba karşı bir tereddütüm vardı, teorik bilgilerden oluşan bir kitap olduğunu ve nasıl okuyacağımı düşünüyordum. Okumaya başladıktan sonra, endişemin ne kadar anlamsız olduğunu anladım .‘Duygusal Sermaye’ bir başucu kitabı özelliği taşıyor. AGT gibi şirketler, Mehmet Semih Söylemez gibi Ceolar çoğalsa diyorsunuz okurken. Kitabı tek bir cümle ile anlatacak olsaydım, Mehmet Bey’in şu cümlesini seçerdim: “Duygusal sermayeyi önemli kılan; insanoğlunun önemsenme ve değer görme ihtiyacıdır.” Yazarımız bu düşünceyi, yer yer kendi memleketi olan İskilip’ten de örnekler vererek o kadar güzel anlatmış ki; ben de anlamı bozmamak adına, daha çok yazarımızın cümlelerine yer vermek istiyorum size anlatırken.    Paylaşımın, birlikte başarmanın karşılığı olduğuna inanıyor Mehmet Se

BİR KİTAP - KÜÇÜK ARI

                                 EN SON NE ZAMAN BİRİNE FAYDANIZ DOKUNDU? “Bu kitabı okuduğunuzda anlatmak isteyeceksiniz. Bunu yaptığınızda lütfen, neler olduğunu anlatmayın; çünkü bütün büyü olayların akışında” diyor yazarımız kitabın arka kapağında. Anlatma isteğime buna uymaya çalışarak devam edeceğim ben de. “Çoğu zaman Afrikalı bir kız olacağıma madeni bir İngiliz Sterlini olmayı isterim. Yani ben bir mülteciyim ve çok yalnızım. Bir İngiliz kızı gibi görünmemek ve bir Nijeryalı gibi konuşmamak benim suçum mu?  Ve gözetim merkezinden salıverilen bu kadın, bu yaratık; yani ben, insanlığın yeni bir türüyüm. Dilimi gazetelerinizden öğrendim, giysilerimi eskilerinizden aldım ve yokluğuyla ceplerimi sızlatan da sizin paranız.  Sizin ülkenizde yeterince korkmamışsanız, gidip bir korku filmi izleyebilirsiniz. Sizin ülkenizde dehşet, ondan yana bir derdinizin olmadığını kendinize hatırlatmak için aldığınız bir dozluk bir şeydir. Siz bugüne körsünüz, biz geleceğe.

BİR KİTAP - İNCİR KUŞLARI

                              BİR KURŞUNLA ÖLMEK EN BÜYÜK HEDİYE OLABİLİR Mİ? “Yaşlı gözlerimi ellerimin arasına gömüp bir an ölümü düşündüm. Kim bilir şimdi ne kadar da güzeldir ölüm. Kahverengi toprakta huzur içinde uyumak, başının üzerinde hafifçe esen yelin kuru otlar arasında çıkardığı hışırtıyı dinleyip hoş bir seda bulmak. Ve her şeyden önemlisi, içinde bulunduğun anı unutmak, hayatı ve bu hayatta yaşayan günahkar insanları bağışlamak.” Gerçek yaşam öyküleri her zaman ilgimi çekmiştir. Uzak değil çok yakın bir zamanda 1992’ de Avrupa’ da yaşanan bir soykırımı anlatıyor. Kitabın ortasına geldiğim gün bıraktım, bitiremeyeceğimi düşündüm, alt-üst etti beni. Kitabı ağlayarak bitirdim. Haberlerde izlediklerimiz, duyduklarımız masal gibiydi, bir de o zamanlar daha küçüktük. Okuduktan sonra şunu düşündüm. ‘Savaşta bir kurşunla ölmek, en büyük hediye olabilir mi? Evet olur!’ İnsanın acı limiti yokmuş, ölüp ölüp yeniden dirilebilirmiş. Kötülüğün de sınırı yok, okudukla

BİR KİTAP - KİTAP HIRSIZI

“ İnsanlar bir günün renklerini sadece başlangıcında ve bitişinde izler, ama bence bir günün her birinin farklı anlarla geçip giden çok çeşitli tonlar barındırdığı gayet açık. Tek bir saat içinde binlerce farklı renk olabilir. Bulutumsu maviler, mat sarılar, çamurlu karanlıklar. “ 2. Dünya Savaşı zamanı Nazi Almanyasında yaşayan Liesel'in, kötü yaşam koşullarına rağmen vazgeçmediği okuma tutkusunu anlatıyor kitabımız. Liesel ve erkek kardeşi, evlatlık verilmek üzere anneleriyle trenle Münih’ e doğru yola çıkarlar. Yolda Liesel’ in erkek kardeşi Werner hastalanır ve ölür. Onu yollarının üstündeki bir kasabada defnederler. Liesel mezarlıktan ayrılırken Mezar Kazıcının El Kitabı isimli bir kitap bulur. Okuma-yazma bilmemesine rağmen kitap sevdası bununla başlamış olur.  Annesi onu şehre oldukça uzak Molcing diye bir kasabaya getirir, burada Himmel Sokağında bir eve bırakır onu.Artık Liesel’ in yeni bir ailesi vardır. Annesi çamaşırcı Rosa Hubermann, babası akordeon

BİR KİTAP - LİMON YAPRAKLARININ KOKUSU

“Vicdan azabı çektirmeyen tek zarar kendi kendine verdiğin zarardır.”  Sandra 30 yaşlarında, sevgilisinden ayrılmış ve hamiledir. Bebeğinin babasının, hayatının aşkı olmadığını düşündüğü için hamile olduğunu saklar. Costa Blanca’ ya kardeşinin evine gider, bir süre yalnız kalıp her şeyden uzak yaşamak, hayatına yeni bir yön vermek ister. Yaşlı bir çift olan Karin ve Fred ile tanışır, onları sığınacak bir liman gibi görür. Onlar artık Sandra’ nın büyükannesi ve büyükbabası gibi olmuştur. Her şey çok güzel giderken Sandra, bir gün Nazi kampından sağ kurtulmayı başaran Julian ile tanışır ve görünenin aslında gerçekle yakından uzaktan alakası olmadığını anlar. Farkında olmadan yavaş yavaş ‘Kardeşlik’ denen cemaatin arasına karışır. Bütün bunlardan kaçıp, güvenli bir yere sığınma fırsatı varken, bunu yapmak istemez. Başarılı bir okul ve iş hayatı olmamıştır, Bir yanda Julian’ la olan bağı, bir yanda Kardeşlik’ in yaptıkları, Karin ve Fred’ in gerçek yüzünden emin olma isteği, San

BİR KİTAP - GURUR VE ÖNYARGI

Jane Austen 19. y.y.da yaşamıştır. Çok genç yaşta, 42 yaşında göğüs kanseri olarak yaşamını yitirmiştir. Güçlü kadın karakterleri, eserlerinin başkahramanlarıdır. Gurur ve Önyargı adı gibi karşıtlıklar romanıdır. Yazarın ikinci romanıdır. Yazarın bütün romanları sinemaya uyarlanmıştır.  Gurur ve Önyargı’ da Elizabeth önyargılı, Darcy ise gururludur. Elizabeth küçük bir taşra kasabasında yaşamasına rağmen, çok okuyan ve kendini sürekli geliştiren çok zeki bir kızdır. İyiniyetli ve içten bir yapıya sahip aynı zamanda çok gururludur. Darcy ise tam zıddıdır. Davranışları ve karakterlerinin farklı olması yanında toplumsal sınıf farklılığı da vardır. Gurur ve Önyargı yüzünden ilişkileri bir türlü yoluna girmez. Okurken ‘keşke biraz anlayışlı olsalar da birbirlerini kaybetmeseler’ diyorsunuz. Başkahramanlarımız yeterince acı çekip akıllandıkları, inatlarından sıyrılmayı becerdikleri zaman sevenler kavuşur kitap mutlu sona doğru ilerler.  Kitaptan;  Charles Bingley’nin Nether

BİR KİTAP - SONSUZA KADAR

Susana Tamaro güç bir çocukluk dönemi geçirdi. 18 yaşında tanık olduğu Friuli depremi ve 25 yaşındayken geçirdiği ölümcül hastalık kendisinde derin izler bıraktı. 27 yaşında yazmaya başladı.Yazarın, 1994’ te yayımlanan ‘Yüreğinin Götürdüğü Yere Git’ adlı romanı aylarca liste başı oldu ve yazarı büyük bir üne kavuşturdu.  Kitabımıza gelince; Kitabımızın kahramanı Doktor Matteo, hayatının aşkı ve oğlu ile mutlu bir hayat sürerken hayat beklenmedik bir kötü sürpriz çıkarır karşısına. Hamile eşini ve oğlunu bir trafik kazasında kaybeder. Uzmanların ve çevresinin, eşinin intihar ettiği üzerine yorumları, Matteo’ nun ‘Neden’ sorusuna cevap bulamayışı ile hayatını iyice bir çıkmaza sokar. İnancı zayıf olmasına rağmen, medyum ve rahiplerde arar sorunun cevabını.  Hayat ona ikinci bir şans verir. Kendini iyi hissetmesini sağlayan, onu saf bir sevgiyle seven Larissa ile tanışır. Sorusuna cevap bulamayışı, korkularını yenemeyişi ve arkadaşının yanlış yönlendirmesi hata yapma

NASIL BULMAK İSTİYORSAK ÖYLE BIRAKALIM

Bugün Aktif Felsefe Derneği ile çevre temizliği yaptık. 27 kişiymişiz, fena bir sayı değil aslında, çevre temizliği etkinliği olduğunu düşünürsek. İlk başta bir şey yok gibi gözüküyordu, sonra bir baktım traktörde bir çöp yığını oluşmuş torba torba. İnsanlar neler neler atmışlar, acaba bugün bizimle orada olup çöp toplasalardı, tekrar atarlar mıydı? merak ettim... Umursamazlık, nasıl olsa arkadan biri toplayacak, zaten bizden önce de atılmış, vb.gibi düşüncelerle bu saygısızlık yapılıyor. Ben bunu öncelikle kendine saygısızlık olarak görüyorum. Bir de şu var, iş hayatında da çok rahatsız olduğum bir konuydu. İnsanlar tek tek çok iyi; ama bir araya geldiklerinde korkunç olabiliyorlar. Ortak kullanım alanlarının kullanımı konusunda da bu geçerli..Evinde hijyen hastası kesilen biri, ortak kullanım alanlarını kullanırken inanılmaz davranıyor. Kendi yaptığının anlaşılmayacağı rahatlığı mı? yoksa başka biri temizleyecek nasılsa mantığı mı? ya da her ikisi..  Sınırlı bir alanı temizleme

"ZAMANIN İKİ BOYUTU VARMIŞ..."

Amanın yeni sene de almış başını gidiyor. Klasik bir cümle gibi olacak; ama yaşadığımız An'ların, ama gerçekten yaşadığımızı hissettiğimiz An'ların kıymetini bilmek gerek. Mutlu olmak için bir otobüse binmedik, 2 durak sonra inip Mutluluk'a ulaşmayacağız. Yol boyu izlediğimiz manzara kadar mutlu olacağız. O sebeple bu olsun-şu olsun mutlu olayım diye kendimizi şartlandırmamalıyız.  "Yaşamda, endişelerin %90'ı yersizmis~!" Yaşamak çok güzel de yarın ya da belki az sonra ölmeyeceğimizi biliyor muyuz? Öyleyse bu fani dünyada, önemli olan, 'önemli olmak değil değerli olmak, değerli hissetmek'. Bir de "Sene değişti, insanlar değişmedi, durumlar değişmedi falan filan...." diyorlar ya hani, ee o zaman biz değişelim bir zahmet! :-)