Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KURGUDA HATA OLMASIN! :-)

Korkularımızla başa çıkmayı öğrenebilirsek daha huzurlu bir hayat yaşayabiliriz. Daha mutlu demiyorum; çünkü mutluluğun şartlarla ilgisi olmadığına inanıyorum uzun zamandır. Huzurluysak, zaten her şekilde mutlu oluruz. Geçen gün korkularla ilgili bir video izlemiştim, çocukluktan beri, korkularımızla ilgili hikayeler üretiriz. Yaşamın diğer dönemlerinde de devam ederiz buna. Bazılarımız en kötü senaryoları yazar, bazılarımız daha iyimserdir. Video da diyor ki:  "Korku merakı da kışkırtır. Sonra ne olacak? Korkularımız bizi gelecek ile ilgili düşünmeye yönlendirir."  ve  "Kendimizi korkularımızın okuyucusu olarak düşünürsek, bunu nasıl okumayı seçeriz?"  diye, soruyor. Güzel gelişmelerle devam etmesini, iyi bir sonu istemez miyiz? O zaman neden hep en kötüsünü düşünürüz? Ve yine video diyor ki:  "Doğru şekilde okunduğunda, korkularınız hayalgücünüzün muhteşem bir hediyesidir, bir çeşit günlük kehanettir, geleceğin nasıl gerçekleşeceğini değiştirme za

"BOŞ KAYIK"

Karşı kıyısına geçiyorsa insan bir ırmağın Ve kendi sandalına boş bir kayık çarparsa, Aksi bir insan olmasına rağmen Çok öfkelenmeyecektir. Ancak kayıkta bir insan görürse Uzak durması için bağıracaktır ona. Feryadı duyulmazsa, tekrar bağıracaktır, Ve bir daha ve lanet okumaya başlayacaktır. Ve bunların hepsi kayıkta biri olduğu için. Eğer kayık boş olsaydı, Bağırmayacak ve öfkelenmeyecekti. Boşaltabilirsen kayığını Dünya ırmağını geçerken, Kimse sana engel olmayacak, Kimse sana zarar vermeye çalışmayacaktır.                                                     OSHO Bu şiiri ilk okuduğumda çok sevmiştim, bugün bir dostum, Osho'nun 'Boş Kayık' kitabından bir şey paylaşmış, onu okuyunca, hemen aklıma bu şiiri geldi. Okuyunca tekrar sevdim, hatta daha çok sevdim. İnsanın, bazen bazı şeyleri anlamlandırışı, yorumlayışı, zaman içerisinde değişebiliyor.        

HAYVAN SEVGİSİ ÜZERİNE BİR KAÇ ŞEY

Hayvan sevgisi üzerine, ne zamandır bir şeyler  yazmak istiyordum. Sokak kedim var, buraya fotoğrafını eklediğim. Sokakta çok kedi var biliyorum; ama bu o kadar tatlı birşey ki, sokakta olmasına üzülüyorum. Sokaktaki kedileri yaklaşık bir yıldır sevmiyordum; çünkü daha önce de böyle bir sokak kedim olmuştu. Siyah-beyazlı bir tekir, mavi gözlü. Sonra kayboldu. Neden kaybolduğunu bilmeyince üzülüyor insan. Birilerinin alıp evine götürmüş olmasını umdum. O zamandan beridir ilgilenmemeye çalışıyordum. Bu kediciği görene kadar. Yün yumağı gibi olmuş, bu son hali değil, küçücük bir kafa, kabarık kabarık tüyler. İlk zamanlar sevmek istediğimde korkmuştu, alıştı artık bana, kaçmıyor. Sokak hayvanları genelde böyle, hem ilgilenmenizi, sevmenizi istiyorlar, hem de güvenemiyorlar, ürkekler. Ne kadar tanıdık bir durum değil mi (!) Pet shoplardaki hayvanların durumu, sokaktakilerden daha  içler acısı. Yarım metrelik bir alanda uyuşturulup, bazıları Antalya sıcağında, güneşe karşı v

" HADİ BANA SOR " ;-)

19 Kasım'a; “Eskiden genç ve şaşkındım; şimdi yaşlıyım ve çok daha şaşkın" diyen Mark Twain'in sözünü 'şimdi daha genç ve şaşkın' diye değiştiriyoruz tabi ki :-) Dramatik durumlarla dalga geçmeyi seven ben (bu durumlar bana aitse tabi ki) doğum günlerimde nedense hep duygusal olurum. Vecihi'yi bekleyen Ayşen Gruda heyecanıyla dolu bir doğum günü yaşamak istiyorum bir sene de yahu :-) (Bu benzetme bana ait değil, twitter da biri yazmış, ben de çok sevmiştim, doğum günüme de uyarlayayım dedim) Annem benim yaşlarımdayken, ona 'sen orta yaşlı mısın' diye sorduğumu hatırlıyorum. O da 'hayır kızım, ben daha orta yaşa gelmedim' demişti. Benim yaşım da ondokuz civarı, cevap beni tatmin etmemişti, benim için orta yaşlıydı işte. Eee hayat bu, geldik mi o yaşa, soracak bir kızım yok, ben soruyorum kendime :-) sonra da cevaplıyorum. 'Gencim daha genç ne orta yaşı :)' . Hayatı geriden takip ettiğim için, hatta otuzdan son

HER ŞEY KÜÇÜK BİR ADIMLA BAŞLAR

“ Pek çok insan, çöp kamyonu gibidir.  Her tarafta içleri çöp dolu olarak dolaşıyorlar; kızgınlığı, öfkeyi ve hayal kırıklığını biriktiriyorlar. Ancak doldukça çöpleri bırakacak bir yere ihtiyaç duyuyorlar.  Bu bazen ben, bazen de siz olabilirsiniz. Kişisel almayın. Sadece gülümseyin, onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin.  Onların çöpünü alıp işyerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın.” Aylar önce facebook sayfalarından birinde görüp-paylaşmışım bu yazıyı, kime ait bilmiyorum, geçen okuyunca tekrar sevdim. Unutulmaması gereken bir yazı. Ben genel olarak çok alıngan biriyim. Eskiden bunun iyi bir şey olduğunu sanırdım, ne kadar kötü bir özellik aslında. Uzun süre sabredip, sonra kırılan bir yapınız varsa, olmadık bir sebeple patlayıp, tekrar yapışmayacak bir şekilde dağılıyorsunuz. Biraz biraz düzeltmeye çabalıyorum. Ha gayret diyorum her felsefe dersi sonrası. Düzeltmeye çalıştıkça artıyor bunlar :) Hepimiz farklı farklı da olsa hayal

PAYLAŞMAYI ÇOK SEVİYORUZ ( ! )

Hepimiz bir yarış halindeyiz.. Ne çok şey bildiğimizi, ne çok yer gezdiğimizi, herkesten ne kadar akıllı olduğumuzu paylaştıkça, resimledikçe mutlu oluyoruz  En iyi olduğumuzu, ne çok beğenildiğimizi, ne kadar sosyal olduğumuzu ispatlıyoruz ya, 'Ohhh düşmanlar çatlasın!' durumu yani :-)  Eskiden nasıl mutlu oluyorduk biz paylaşmayı çok seven insanlar. Sanki 'hadi göster kendini teyzelere -amcalara' dedi birisi, itti arkamızdan. Durum aynen böyle, yetişkin ergenler çoğaldık.    Ben de yapıyorum zaman zaman anlattıklarımı (arada bir 'napıyorsun?' diyorum kendime), bazılarımız o yerin hissettirdiklerini yazmayı sevdiği için, bir başkası fotoğraf çekmeyi sevdiği için, bir diğeri yediğini yayınlamazsa boğazından geçmediği için. An'ı yaşamak diye bir şey vardı hani. Yaşadığımız 'an' çok güzelse, sadece onu hissedelim-görelim-duyalım. Bütün dikkatimiz yanımızdakinde ve gördüklerimizde olsun. Yine çekelim fotoğrafımızı, yazalım yazımızı bir kağıda.

İKİZLER-BEBEKLER-ÇOCUKLAR

  İstanbul'a gittim bebek sevmeye :-) Eskiden beri ikiz bebeklere bayılırım. Bunlar da en tatlılarından..Ama çok zor çok, bu konuyu tekrar düşünmek lazım :-)   Havaalanında bir bayanla tanıştım beklerken. Çok soru sormayı ve sorulmasını sevmem bu tür tanışmalarda aslında; ama bayan kendi halinde, çekingen biriydi. Bir de biz ilk otobüste karşılaştık onunla, önce yanlış otobüse binmiş, o sebeple endişeli gözüküyordu, ayrılamadık :)  Çocukları varmış İstanbul'da, biri 27 yaşındaymış, kendisi çok genç gözükünce, yaşını merak ettim haliyle. 43 dedi, yani 16 yaşında evlenmiş. Bu yaş normal bir yaş değil tabi de, erken demeyelim en iyisi, vaktinde evlenmenin avantajlarından biri, genç yaşta çocuk sahibi olmak Benim yaşım da onu çok şaşırttı. Ben yaşımla uyum içinde yaşıyorum ne güzel. Ama soran insanların öğrendikten sonraki tepkileri yüzüne söylemeye çekiniyorum :)  Bebekleri-çocukları çok severim, hiç yetişkin bir çocuğum olabileceği kısmını düşünmemiştim. Tuhaf geldi düşü

NİCE NİCE 90'LARA'

         Uzun bir aradan sonra coşkulu bir kutlama oldu. Umuyorum ki bu coşku katlanarak artar gelecek yıllarda.. Bayram coşkusunu çocuklukta idrak edemiyor insan, yetişkinlikteki bilinçle daha farklı oluyor..Olumsuz  gelişen Türkiye gündemi de ayrı tabi... Türk Yıldızları'nın gösterisi de muhteşemdi. 2 gün üst üste izleme fırsatım oldu. Çocukluğumdan beri uçakları izlemeyi çok severim. O zamanlar uçaklar hayaldi, ulaşılmazdı benim için. En çok da bulutları daha yakından görmek için isterdim uçağa binmeyi. Şimdi ise, şehirlerarası her yere git istediğin gibi. 4 yıl kadar Eskişehir'de yaşadım, Ana Jet Üs Komutanlığı olduğu için, vızır vızır geçerlerdi, herkes şikayetçiydi, ben bayılırdım... (29 Ekim 2013)                             Nice coşkulu, her şeye inat daha umutlu 90'lara!

BİRAZ ÇATLAK OLALIM N'OOLUR!

Gülümsemek kadar etrafında güleryüzlü ve iyimser  insanların olması kısmı da çok önemli. Dün uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımla görüştük, oturduk sohbet ediyoruz. Çin'e gitmiş bir haftalığına, ülkenin insanlarının güleryüzlü olduğu, ufacık şeyler için bile sürekli şükrettikleri dikkatini çekmiş. Yeşile, ağaca ne kadar önem verdikleri. 'çünkü doğadan besleniyoruz' diyorlarmış. Çin illa gideyim-göreyim dediğim yerlerden biri değil; ama bu sohbetten sonra merak ettim bu iyimser insanları ve yaşadıkları ülkeyi. Nedense ben Çin'i hep, robotlaşmış ruhsuz insanlar ve yeşilden uzak sırf koca koca binaların olduğu bir yer olarak düşünürdüm. Bahsettiğim arkadaşım güleryüzlü, zor durumlarda komik bir taraf bulan, esprili tarzı olan bir insan. Normal bir insan yani. Kendisine birkaç kişinin bu özelliklerden dolayı 'sen çatlaksın ya' dediklerini söyledi. 'çatlak derken?', 'ya hani hep gülersin falan'. Asık suratlı olmak, kötümser olmak, sürekli b

" İYİ GÜNLER VE TUTKUYLA YAŞAYIN! "

  Kişisel Gelişim kitaplarını ayırırken kitaplıkta "Tutkuyla Yaşamak" diye bir kitap buldum. Peter L. Hirsch'e ait.  Ne zamandan kalma bilemedim, ama oldukça eski bir tarihte aldığımı hatırlıyorum. 10 yıllık vardır belki. Hayal meyal okuduğumu da hatırlıyorum, sonuna az kala bırakmışım. Çok sevmiş olsam, ne yazdığını hatırlamasam bile, severek okuduğumu hatırlardım. Roman gibi okumuşum anlaşılan. Bugün şöyle bir göz gezdirdim, kitap oldukça ilgimi çekti. Kitap durup dururken değişmediğine göre, benim hayata bakışım değişti demek. E bu iyi bir şey  :-) Bir yazım var, yakın zamanda yazdığım  ' Mutluluk Ne Tarafta? ' Mutlu olmanın bir şeylere tutku duymakla alakalı bir durum olduğunu anlatıyor. Aşağı yukarı 10 yıl önce zorla okuyup sonuna gelemediğim  kitap, bu yılki farkındalıkla okunmuş olsaymış keşke, değil mi?     Kitaptan bir söz:. "Yaşam taşlı bir yol gibidir. İddia ise, onun sizi bu yolda ufalayıp toz haline gelmenize izin vermezken  sizi

BAYRAM FIRTINASI

  Bayramın 3.günü uyandığımda fırtınada sahile vurmuş gibi hissettim. Bir gün önce denize gidip, yüzüp-güneşlenince, ani geçiş şaşırttı :-) Güne fasülye ve bamya ayıklayarak başladım, sarma sardık, evdeki sökük olan şeyleri dikerek bitireceğimi düşünüyordum ki neyse olmadı. Gerçi sebze ve balık ayıklamayı severim. Terapi gibi gelir bana. Özellikle bamya, mantar. Tuhaf olduğumu düşünürdüm bu yüzden, değilmişim değilmişim :)  Elif Şafak'ın bir yazısını okumuştum, Hindistan da da bu yöntem kullanılıyormuş. Onlar pirinç ayıklıyormuş :) Neyse,  Allah huzur içinde yatırsın anneannem gibi hissettim o gün  :) Boş durmayı hiç sevmediği için, yapacak bir şey bulamazsa dolaptaki pirinç, mercimek vs. ayıklar kaldırırdı, dikilecek-tamir edilecek şeyleri dikerdi. Benzetme şakaydı tabi, onun kadar çalışkan hiç bir zaman olamam. Hava kötü olduğu için dışarı da çıkamadım, apartmandaki teyzelerden birkaçını ziyarete gittik. Yaşlıları da severim, hoşuma gitti. Hep sözü geçen 'eski ba

O ZAMANLAR HERKESİN KALBİ TEMİZ BİR SAYFA GİBİYDİ :-)

Dün gece 01:00 gibi birden uyandım,  epey bir süre uyuyamadım.. uyanınca kalkıp bir şeyler yapma adetim yoktur, döne döne yorulup uyumaya çalışırım.  Aklıma ortaokul yıllarında tuttuğumuz hatıra defterleri geldi. Ben hala saklarım. 'Bana kalbin kadar bu temiz sayfa....' diye başlardı herkes, ben de aynı cümleyi kullanmışımdır kaç defa kimbilir. O zamanlar herkesin kalbi temizmiş demek :-) fesatlık-kıskançlık vs..vs.. sonradan olmuş hep :-) Hatıra defterime bir arkadaşım benim için 'çok konuşmaman hem iyi hem de kötü özelliğin olabilir' yazmış. Eskiden konuşmaya utanırdım hatırlıyorum, her durumda kıpkırmızı olurdum. Biri bir şey der, ben sonrasında 'keşke şunu da deseydim, bunu niye demedim' diye üzülürdüm.  Bununla ilgili sevdiğim bir karikatür vardır hatta, ekleyeceğim onu da;  :-)  Neyse Antalya'ya geldim de rengim biraz değişti, kızardığım çok belli olmuyor, artık rahat rahat konuşabiliyorum :-)     

GÖKKUŞAĞI

        Kaç rengimiz var bizim? Ne kadarını yansıtabiliyoruz? Farkında mıyız renklerimizin? Diyelim ki farkındayız: Ne kadar anlatabiliyoruz kendimizi?     Kendini anlatma kısmı ne derece gerekli düşünüyorum bir yandan yazarken.... seni veya beni anlamak isteyen tek bir renge mi takılır? tamamını öğrenmek istemez mi zaten? bence ister...ya da istemeli...kendini anlatma gereksiz bir çaba...olsa da sade ve anlaşılır ve net  bir insan olmak- o da ayrı bir yetenek, meziyet... Bir de şöyle bir durum var. Kendi renklerimizle yaşamayı öğrenme..Bunu bilmiyorsak, başkalarının renklerinden daha fazla etkileniyoruz...hem iyi hem de kötü anlamda...herhangi bir durum karşısında, bir şeyler istediğimiz gibi gitmediğinde dayanıksız bir ağaç gibi sallanıveriyoruz en küçük rüzgarda...Karşımızdaki (dost-arkadaş-sevgili vb..) bize iyi davranırsa iyi, kötü davranırsa kötü hissediyoruz. Umursamadığında bizi sevdiklerimiz alıngan ve kırılgan oluyoruz.. Kendi renklerimizle yaşamayı öğrenmek bu se

HEP ÖYLE KAL!

Hayal ettiğimden daha daha güzel bir yermiş, gördüğüm etkinlik fotoğrafları eksik kalmış ...muhteşem bir rengi var gölün.. Maviden laciverte...berrak...Güzel bir şarkı, motive edici bir yazı, samimi-içten gülümseyerek bakan bir çift göz gibi..Nasıl görmek isterseniz öyle görebilirsiniz... Göl gibi düşünürseniz göl, deniz gibi düşünürseniz deniz.. Ve umarım; hep öyle asi, hep öyle cezbedici,  hem gerçek hem de  rüya gibi kalırsın Salda! (13/10)  

HAYALLERİMDEKİ KADAR GÜZEL MİSİN SALDA?

Yarın Salda Gölü'ne gideceğim. Fotoğraflarını ilk gördüğümde hayran kalmıştım, Patika ile onun sayesinde tanıştım. Sonrasında grubu sevdim ve onlarla yürümeye karar verdim. Bembeyaz kumlar, mavi berrak, durgun bir su, tropik adaların kumsallarını andırıyor. Fotoğrafları öyle hatırlıyorum, beklentim yüksek gidiyorum, umarım hayallerimdeki kadar güzel bir yerdir... Pamukkale'yi görme isteğimi hatırlattı bana, bu Salda'yı görme merakım. Çocukluğumda televizyonda gördükçe, mutlaka görmeliyim diye geçirirdim içimden hep, içim giderdi. 14 yaşımda, teyzem sayesinde görme fırsatım oldu. Nasıl heyecanlıydım gideceğim için,  hala hatırlarım. Umduğum gibi bulmuştum, pamuk gibi bembeyaz, her yerden akan şifalı sular, muhteşemdi...Sonra 20 yaşımda tekrar gittim; ikinci sefer gidişimde çok büyük bir hayalkırıklığı yaşadığımı hatırlıyorum. O saflık, temizlik, beyazlık yok, suları kesmişler, belli saatlerde akıyordu. Göl hakkındaki duygularımı gölü gördükten sonra yazmaya karar

MUTLULUK NE TARAFTA ? :-)

Mutlu olmak - herkesin derdi bu sanırım. Bu konuda yazılanlardan kilometrelerce yol olur. Ben buldum kendimce şifresini. 'Tutku'. Hayat da her insanın bir tutkusu olmalı, illa olacak diye bir kural yok tabi; ama olan insanlar daha mutlu oluyor bu bir gerçek. Bir hobi, bir uğraş, mutlaka bir şeyler olmalı. Yaratıcı insan, yeni bir şeyler ortaya çıkaran insan mutlu oluyor. Çok amatörce yaptığım bir kapı süsüm var. Kapıya astık, gören anaokulu öğrencisi falan yaptı diye düşünebilir :-); ama ben çok seviyorum onu, kapıda kalacak, gördükçe beni gülümsetiyor. Yardımsever, birine faydası dokunan insanlardansanız bilirsiniz, birinin mutluluğuna sebep olmak, hayatında olumlu bir fark yaratmak karşınızdakini mutlu ettiği gibi, size de ışıltısı yansır. Hobisi olan insan, spor yapan insan; bu insanlar da diğerlerinden kalın bir çizgiyle ayrılıyor. Sevdiğimiz ne varsa daha fazla yapalım. Mesela ben denize gidince şarj oluyorum resmen, suyun içindeyken ya da kenarında otururke

KALEİÇİ MACERALARIM - 1

Kaleiçi' ni severim ama nedense çok bilmem ve sayılı gitmişimdir. Geçen gün yürüyüş yaparken yolumuz düştü. Fal bakanlardan birine yakalandım. Önde teyzem ve annem vardı, ilk ışığı onlarda gördü, onlar falcı da ışık görmedikleri için umursamadılar, arkada beni yakaladı 'kesin sana bakmam lazım' deyip itiraz etmeme aldırmadan elimi tutttu zorla. Normal şartlarda bunu yapamazdı ama o gün fazla mı yumuşak yüzlüydüm bilmiyorum. Benim ' üzerimde param yok' sözüme aldırmadan '3 lira, beğenmezsen bedava' dedi. Bizimkiler, kanmayacağımı bildiklerinden önden önden gittiler. Herkese söylenebilecek, standart ve pozitif falıma baktı ablam ' sonra nazar var dur sana nazar duası okuyayım' dedi. Çaresiz bir şekilde kabul ettim, zaten başka şansım yoktu. Mani-tekerleme arası cümleleri peşpeşe sıraladı, en son cümle çok güzeldi yalnız. 'Tavuk parası helal olsun mu', helal olsun diyemedim :-) İşin komiği, 50 TL. dışında sadece 1,5 Liram .var, utanmadan o