Ana içeriğe atla

BİR KİTAP - GÖLGE HIRSIZI


İnsanların ne düşündüklerini ya da onları nelerin mutsuz ettiğini bilme gücünüz olsaydı ne yapardınız?


“Gölgesini çaldığın her insanın, hayatını aydınlatacak o ışığı, gizli belleklerinin o parçasını bul, biz senden yalnız bunu istiyoruz.

‘Biz?’

‘Biz gölgeler’

‘Sen sahiden benim gölgem misin?’

‘Senin, Yves’in, Luc’un, Marques’in, ne fark eder, sınıf temsilcisiyim diyelim.’ ”



Kahramanımızın adı hiç geçmiyor kitapta. Bir adı olmadığı için kahramanımıza Gölge Çocuk diyeceğim. Yazarımız, uzun cümleler kurmasına rağmen akıcı bir dille çevrilmiş. Fantastik hikayeler seviyorsanız özellikle okumalısınız. 

Sınıfının en kısası olmak, okul hayatı boyunca rahatsız etmiştir onu. Bu rahatsızlığa aynı zamanda, tahtayı silmek, tebeşirleri yerleştirmek, spor salonundaki minderleri toparlamak, çok yüksekte olan rafa basket toplarını dizmek ve en kötüsü de sınıf fotoğrafında en ön sırada poz vermek zorunda kalmak gibi durumlar da ekleniyor. Sınıf arkadaşı Marques de hep iki yaş büyük olacaktır yaşıtlarından. Onunla tek ortak noktaları aynı kıza aşık olmalarıydı. Elisabeth okulun en güzel kızı değildi belki ama en cazibeli kızıydı. 


Bir gün İngilizce dersinde öğretmenini kızdırdığı için ceza alır. Cezası cumartesi günü üç saat boyunca avludaki yaprakları temizlemek olur. Cumartesi günü okulun hademesi Yves imdadına yetişir ve dilbilgisi yüzüne ceza aldığını görünce ona sorar: 

“Seni suçlayamam. Dilbilgim hep zayıf olmuştur. Süpürme işinde de pek beceriklisin gibi gelmedi bana. İyi yapabildiğin bir şey var mı?” Soru onu düşündürür. Yetenekli olduğu tek bir alan bile bulamaz. Aniden kafasında bir şimşek bir çakar. 

“Geceyi evcilleştirmek" diye mırıldanır. 

Hademe Yves kahkaha atar, "Neden geceyi evcilleştirmek istiyorsun bakalım? Bu gerçekten tuhaf bir fikir." 

Çocuk "Benim yaşımdayken gece sizi de korkutuyordu. Hatta gece içeri girmesin diye odanızın panjurlarını kapatmalarını istiyordunuz."

Yves şaşkın şaşkın bakakalır.

Gölge Çocuk’un babası, evi terkedir. Ve bir daha onu hiç görmezler, özler babasını, bazen konuşmak ister onunla, bir şeyler anlatmak ister, zaman zaman ulaştıramadığı mektuplar yazar babasına.

“Babam, ‘İnsanları karşılaştırmamak gerektiğini, her insanın farklı olduğunu, önemli olanın bize en uygun gelen farklılığı bulmak olduğunu söylerdi’ 

‘Büyümek için korkularının üzerine gitmeyi, gerçekle yüzleşmeyi öğrenmelisin’ derdi babam.”


Okul tatillerinden birinde, annesiyle deniz kıyısına tatile giderler. Orada Elisabeth’i unutturan Clea ile karşılaşır. Clea duyamıyor ve konuşamıyordur. Clea onun sırrını anlayanlardan biridir. 

“Evet Clea, gölgenin duru, büyüleyici ve ahenkli bir sesi var. Sana, mükemmelen uyan bir ses.”


“Aşk, en çok hayal gücüne ihtiyaç duyar, biliyor musun? Her birimiz, olanca gücüyle öbürünü yaratmalı ve gerçekliğe ufacık da olsa yer bırakmamalıyız; işte o zaman, o iki hayal gücü karşılaştığında…..Dünyanın en güzel şeyi olur.

Belki aşk da gölge gibidir. Biri üzerine basar ve onu da alıp gidiverir. Belki de fazla ışık aşk için tehlikeli ya da tam tersi, ışıksız kalınca aşkın gölgesi siliniyor, o da çekip gidiyor."


Tavan arasında gölgesi ile konuşurken, annesine yakalanır birkaç kez. 


“Çocuklar önemli bir sırlarını açtıklarında, yetişkinlerin inandıkları hiç görülmemiştir zaten.

İnsan büyüdükçe kendine bir sürü şey sormaya başlıyor.”


Kitapta diğer dikkat çeken kahraman da hademe Yves. Okulda yakıt tankı patlar, yangın çıkar. Gölge Çocuk, Yves’ in hayatını kurtarır. Olaydan sonra karşılaştıklarında Yves’i çok üzgün bulur. Sebebi de, Yves’in annesinden kalma mektupların (hiç olmamış-hayali ya da aslında tam tersi Yves’in annesi için yazdığı), kazada yanması. Gölge Çocuk, annesinden kendisine mektup yazmasını ister. Ama mektubu, kendisine hamile iken hissettiği duygularla yazmasını ister. 


Kazadan bir süre sonra, Yves okuldaki görevinden ayrılıp gitme kararı alır. 


“Yves’in bu kararı alma sebebi: ‘Annemin en büyük arzusunun, benim kendimi bulmam.’”


Yves’le gölge çocuğun yolu kitabın sonlarına doğru tekrar kesişir. 


‘Küçükken seni diğer çocuklardan farklı kılan şey, mutsuzluğu hissedebilme gücündü, sadece kendi mutsuzluğunu değil, başkalarınınkini de hissedebiliyordun. Şimdi yetişkin oldun.’ Yves bana gülümseyip tuhaf bir soru sordu.

‘Çocuk senle şimdiki sen karşılaşsaydılar, iyi anlaşırlar mıydı, sırdaş olurlar mıydı sence?’

‘Siz gerçekte kimsiniz?’ diye sordum ona.

‘Büyümeyi reddeden bir adamım, özgürlüğünü bağışladığın bir okul hademesiyim ya da bir arkadaşa ihtiyacın olduğu sırada yarattığın bir gölgeyim, sen seç……’ ”



Kitabın Künyesi:

Kitabın Adı: Gölge Hırsızı

Yazarı: Marc Levy

Yayınevi: Can

Sayfa Sayısı: 211

Çeviren: Ayça Sezen













































Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR KİTAP - ROMANTİKA

Size Romantika’yı anlatmaya çalışacağım desem, umursamayacaksınız, biliyorum. Şu Çılgın Türkler’in yazarı, Turgut Özakman’ın yazdığı bir kitap dersem? Turgut Özakman’dan romantik bir aşk hikayesi. İlk basım tarihi Ocak 2000, benim okuduğum ise yedinci baskısı. Yaklaşık beş yıldır aklımda; ama bir türlü alıp okuyamamıştım, hep araya başka kitaplar girdi, unuttum. Romantika, yazarımızın ikinci kitabıdır. Yazarımızın, Diriliş-Çanakkale, Cumhuriyet-Türk Mucizesi gibi çok değerli kitapları bazı kitaplarındandır. 28 Eylül 2013’te, 83 yaşında vefat etmiştir. Geçen yine farklı bir kitabı almak için gitmiştim, yokmuş, rafta Romantika’ya takıldım, aradığım kitap da yoktu, demek bu kitabı okuma zamanım gelmişti. Elime aldım, sayfalarını çevirdim, beni saracak gibi hissettim, kitap kapağı da çok güzel. Kabartma şeklinde iki kelebek.  Hikayeyi romanımızın kahramanı Doğan Hoca’nın kızı Şirin’den dinliyoruz. Doğan Hoca 1960’lı yıllarda, sanat tarihi kürsüsünde aydın bir doçenttir. Sağ-sol çat

BİR KİTAP - KORKU - OSHO

Osho’yu bilmeyenimiz yoktur. Daha çocuk denecek yaşlarda, başkaları tarafından ezberletileni kabullenmektense, kendi gerçekliğini deneyimlemeyi tercih etmiştir. Kendisi ‘Asi Ruh’ olarak da anılıyor. 1931 yılında Hindistan’da doğmuştur. Tüm Hindistan’ı dolaşarak, tutucu din adamlarına meydan okumuştur. Hiçbir geleneğe ait olmadığını söyleyen Osho’nun, öğrencilerine ve dünyanın her yerindeki sevenlerine yaptığı konuşmalar otuzdan fazla dile çevrilmiş, altı yüzden fazla cilt halinde yayımlanmıştır. 1985 yılında yılında göçmenlik yasalarını ihlal etmek suçlamasıyla gözaltına alınmış ve bu sırada yavaş yavaş zehirlendiği söylenmiştir. Osho, Doğu’nun meditasyon teknikleri ile Batı’nın terapi yöntemlerine yepyeni bir bakış açısı getirmiştir. Toplum, din, politika, felsefe, psikoloji ve insanın varoluş ilişkisini ele alan Osho, bu konularda ileri sürdüğü oldukça cesur ve kalıpları kıran savları, söylemleri ve iddiaları ile birçok otoritenin tepkisini çekmiştir. Bazen dine karşı bazen dinin

"BOŞ KAYIK"

Karşı kıyısına geçiyorsa insan bir ırmağın Ve kendi sandalına boş bir kayık çarparsa, Aksi bir insan olmasına rağmen Çok öfkelenmeyecektir. Ancak kayıkta bir insan görürse Uzak durması için bağıracaktır ona. Feryadı duyulmazsa, tekrar bağıracaktır, Ve bir daha ve lanet okumaya başlayacaktır. Ve bunların hepsi kayıkta biri olduğu için. Eğer kayık boş olsaydı, Bağırmayacak ve öfkelenmeyecekti. Boşaltabilirsen kayığını Dünya ırmağını geçerken, Kimse sana engel olmayacak, Kimse sana zarar vermeye çalışmayacaktır.                                                     OSHO Bu şiiri ilk okuduğumda çok sevmiştim, bugün bir dostum, Osho'nun 'Boş Kayık' kitabından bir şey paylaşmış, onu okuyunca, hemen aklıma bu şiiri geldi. Okuyunca tekrar sevdim, hatta daha çok sevdim. İnsanın, bazen bazı şeyleri anlamlandırışı, yorumlayışı, zaman içerisinde değişebiliyor.