Ana içeriğe atla

BİR KİTAP - SON ADA



"Ütopya tam bir distopyaya dönüşürken, başta martılar, bu gidişe başkaldıranlar da vardır."


‘Son Ada’ kitabını, tavsiye üzerine aldım. Zülfü Livaneli kitaplarını çok severim, Anlatımı sade, abartıdan uzaktır. Sade anlatımının yanında, okurken o zamanlara gider, o anları yaşar, yazılanları hissedersiniz. ‘Son Ada’ alegorik edebiyatının (Bir fikrin, davranışın eylemin, duygunun, bir kavramın ya da bir nesnenin simgelerle, sembollerle ifade edilmesi) örneklerinden bir kitap. Kitap kapağı da hikayeye yakışan türden olmuş. Yazarımız bu romanı ile 2009 Orhan Kemal Roman Armağanı'nını almış. Kitap için, “Belli bir ülkeyi anlatmamasına karşın, belki de benim en politik romanım” diyor, yazarımız.


Çoğumuzun aklına tatil geldiğinde, tropik adalar düşünür. Yemyeşil bir ormanın kenarında, fildişi renginde kumsallar, berrak sular hayal ederiz. Hikayemiz de böyle bir adada geçiyor. Son Ada, son sığınak, son insani köşe.. Tesadüfen bir araya gelmiş kırk aileden oluşan sakin bir yer. Ada sakinleri, televizyonu olmayan, haberleri ise, haftada bir uğrayan vapurun getirdiği gazetelerden öğrenen insanlar. Adayı, ilk olarak, zengin bir işadamı satın alır. Kalan ömrünü, huzur içinde geçirmek istemektedir. Zamanla yalnızlıktan sıkılmış, birkaç tanıdığını çağırmış, onlardan arazi parası falan istememiş. Derken sayı kırka ulaşmış, bu doğal güzelliğin ve huzurun bozulmasından korkan patron, adaya gelişleri durdurmuş. Patron ölünce de, ev büyük oğluna geçmiş. İnsanlar, adada birbirini ev numaralarıyla tanır, 1 numara, 5 numara gibi..Adada tam bir birlik, düzen ve uyum hakimdir. 24 numara, bir gün kalp krizi geçirip ölür. Oğlunun satılığa çıkardığı evi, o zamanın emekli olan darbeci başkanı satın alır. Başkan, eşi ve torunu ile adaya yerleşir. 7 numarada yaşayan yazar, bu durumdan en başından itibaren çok rahatsız olur. Yazar, geçmişi sırlarla dolu, yalnız biridir. Başkan adaya yerleşmesi ile birlikte, müdahalelere başlar. Herkesin hayranlık duyduğu yürüyüş yolundaki ağaçları kestirmekle başlar işe. Her şey demokratik yoldan olsun diye, bir yönetim kurulu oluşturulur. Adanın saf niyetli, iyi insanları bir türlü uyanamaz. Ağaçların peşine martılar rahatsızlık vermeye başlar. Martılardan kurtulmak için başlattığı mücadele bölümünü okurken çok etkilendim. Görüntüler canlandı gözümde, martı sesleri yankılandı kulaklarımda, bitsin artık dedim; ama bitmedi..Martıların çok zeki örgütlenebilen ve intihar saldırılarında bulunan hayvanlar olduğunu kitap sayesinde öğrendim. Politik ve kişisel hırslarına yenik düşen emekli bir adamın yapabileceklerinin sınırı yokmuş. Kendisine minyatür bir ülke bulmuştu ve bütün tecrübesini paylaşmak istiyordu. Zamanla, birbirini aile gibi gören ada sakinleri arasında bölünmeler başladı, birbirinin yüzüne bakmaktan çekinir oldular. Adanın sahibi olan 1 numara da, başkanın etkisi altına girdi. Demokratik olunsun diye alınan Yönetim Kurulu kararlarında, karşı çıkan olduğunda, adanın sahibinin 1 numara olduğu hatırlatıldı. Okumaya devam ederken, bu kadar da olmaz dedikçe daha beterini yaptı başkan. 


Kitabın daha başlarında, gezi olayları geldi aklıma. Yayımlanma tarihine baktım, beş yıl öncesi. Kitabın sonunda, yazarımız ile yapılan bir mini röportaj var. Soru da benim düşüncelerime tercüman olmuş. Bir sanatçının, öngörülü olması gerektiğini söyleyen yazarımızın cevabını sizlerle paylaşmak istiyorum. Diyor ki: “Hayatın sanatı taklit ettiği görüşüne giderek daha çok inanır oldum…..Demek ki hayata doğru bakmayı becerebildiğinizde, sanat yoluyla zaman ve mekan dışı bir boyuta geçebiliyorsunuz.” 



Kitabın Künyesi:

Kitabın Adı: Son Ada

Yazarı: Zülfü Livaneli

Yayınevi: Doğan Kitap

Sayfa Sayısı: 183







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NASIL BULMAK İSTİYORSAK ÖYLE BIRAKALIM

Bugün Aktif Felsefe Derneği ile çevre temizliği yaptık. 27 kişiymişiz, fena bir sayı değil aslında, çevre temizliği etkinliği olduğunu düşünürsek. İlk başta bir şey yok gibi gözüküyordu, sonra bir baktım traktörde bir çöp yığını oluşmuş torba torba. İnsanlar neler neler atmışlar, acaba bugün bizimle orada olup çöp toplasalardı, tekrar atarlar mıydı? merak ettim... Umursamazlık, nasıl olsa arkadan biri toplayacak, zaten bizden önce de atılmış, vb.gibi düşüncelerle bu saygısızlık yapılıyor. Ben bunu öncelikle kendine saygısızlık olarak görüyorum. Bir de şu var, iş hayatında da çok rahatsız olduğum bir konuydu. İnsanlar tek tek çok iyi; ama bir araya geldiklerinde korkunç olabiliyorlar. Ortak kullanım alanlarının kullanımı konusunda da bu geçerli..Evinde hijyen hastası kesilen biri, ortak kullanım alanlarını kullanırken inanılmaz davranıyor. Kendi yaptığının anlaşılmayacağı rahatlığı mı? yoksa başka biri temizleyecek nasılsa mantığı mı? ya da her ikisi..  Sınırlı bir alanı temiz...

KASITLI KÖTÜLÜK İFLAH OLMAZ

 Geçenlerde The I-land diye bir dizi izledim. Yorumlara baksaydım izlemezdim sanırım; ama ben diziyi beğendim, Lost'un tamamını izlememiştim ona benzerliğinden bahsetmişler, benziyor da tabi ki Lost çok daha güzeldi. Aslında The I-Land dizisinin fikrini sevdim.  3-5 yıldır iyilik ve kötülük üzerine düşündüğüm bir şeyi hatırlattı. Bir insan size yanlışlıkla kötülük yaptıysa, üzdüyse bu insan affedilebilir, sonucun size zarar vereceğini düşünememiş olabilir, kasıt yoktur,.vs.vs. Bunun tersi, kötülük kasıtlı ise, bile isteye yapıldıysa; emin olun ki bu insan pişman olmaz (istisnalar kaideyi bozmaz) ve fırsatını bulduğu ilk fırsatta size daha beterini yapar. Tecrübe ile sabittir. 😉Kaçın, kaçın, kaçın! Değişik sektörlerde çalıştığım için iki iş yerinde böyle insan modeline rast gelmişliğim var 😏Her ikisinin de ortak noktası biraz hasta ruhlu olmalarıydı ve kıskanç karakterleriydi. İlk bahsettiğim daha bilindik ortalık karıştıran tiplerden. Sonra denk gelen tam bir psikopattı. Şan...

"ZAMANIN İKİ BOYUTU VARMIŞ..."

Amanın yeni sene de almış başını gidiyor. Klasik bir cümle gibi olacak; ama yaşadığımız An'ların, ama gerçekten yaşadığımızı hissettiğimiz An'ların kıymetini bilmek gerek. Mutlu olmak için bir otobüse binmedik, 2 durak sonra inip Mutluluk'a ulaşmayacağız. Yol boyu izlediğimiz manzara kadar mutlu olacağız. O sebeple bu olsun-şu olsun mutlu olayım diye kendimizi şartlandırmamalıyız.  "Yaşamda, endişelerin %90'ı yersizmis~!" Yaşamak çok güzel de yarın ya da belki az sonra ölmeyeceğimizi biliyor muyuz? Öyleyse bu fani dünyada, önemli olan, 'önemli olmak değil değerli olmak, değerli hissetmek'. Bir de "Sene değişti, insanlar değişmedi, durumlar değişmedi falan filan...." diyorlar ya hani, ee o zaman biz değişelim bir zahmet! :-)