Ana içeriğe atla

BİR KİTAP - ROMANTİKA


Size Romantika’yı anlatmaya çalışacağım desem, umursamayacaksınız, biliyorum. Şu Çılgın Türkler’in yazarı, Turgut Özakman’ın yazdığı bir kitap dersem? Turgut Özakman’dan romantik bir aşk hikayesi. İlk basım tarihi Ocak 2000, benim okuduğum ise yedinci baskısı. Yaklaşık beş yıldır aklımda; ama bir türlü alıp okuyamamıştım, hep araya başka kitaplar girdi, unuttum. Romantika, yazarımızın ikinci kitabıdır. Yazarımızın, Diriliş-Çanakkale, Cumhuriyet-Türk Mucizesi gibi çok değerli kitapları bazı kitaplarındandır. 28 Eylül 2013’te, 83 yaşında vefat etmiştir. Geçen yine farklı bir kitabı almak için gitmiştim, yokmuş, rafta Romantika’ya takıldım, aradığım kitap da yoktu, demek bu kitabı okuma zamanım gelmişti. Elime aldım, sayfalarını çevirdim, beni saracak gibi hissettim, kitap kapağı da çok güzel. Kabartma şeklinde iki kelebek. 

Hikayeyi romanımızın kahramanı Doğan Hoca’nın kızı Şirin’den dinliyoruz. Doğan Hoca 1960’lı yıllarda, sanat tarihi kürsüsünde aydın bir doçenttir. Sağ-sol çatışmaları, din sömürüsü, politik olayların en sıcak geçtiği zamanlardır tam. Doğan Hoca, 27 Mayıs’a da karşı değildir; ama 147 öğretim üyesi üniversiteden uzaklaştırılınca, buna dayanamaz, elinden geldiği kadar girşimlerde bulunur sonra da istifa eder. Eşi ile çok zıt karakterlere sahipler. Gösteriş ve etiket meraklısı eşi, istifa ettiği için kendisine destek olmaz. Doğan Hoca, istediği gibi bir iş bulamayınca küçük bir kırtasiye dükkanı açar. Sonra yeni işini giderek çok sever, kendisine küçük elden düşme bir araba alır. Kırtasiye dükkanına ek olarak büyük ve göz alıcı bir kitabevi açar. Bir yandan da ilginç, ses getiren, tartışmalara yol açan kitaplar yayımlamaya başlar. Bazı kitaplar hakkında soruşturma açılır. Eşi batacağına inanırken bir gün, lüks ve kocaman bir daire satın alır. Büyük kızı, varlıklı bir adamla evlenmek üzeredir, eşinin bütün isteklerine boyun eğer. 12 Mart 1971 yılında, yirmi günlük bir tutuklama yaşar. Gözaltında iken neler yaşadığını kimseye anlatmaz. Küçük kızı Şirin, babasına daha düşkündür. Annesinin anlattığı gibi vurdumduymaz, gamsız mı yoksa göründüğü kadar dirençlı, güçlü biri miydi hep merak eder. Başına buyruk bir üniversite yaşamı geçirdikten sonra, annesinin hoş karşılamadığı biri ile evlenir ve kısa bir süre sonra da boşanır. Bir gazetede çalışmaya başlar, artık özgürdür.


Şirin, bir sabah telefon sesi ile uyanır. Babasının adamlarından biri, hastanede olduklarını, babasının kalp krizi geçirdiğini, annesinin de onu hastaneye çağırdığını haber verir. Şirin hastaneye gider, babası ile ilgili anılarını düşünür. Babası ile ne kadar yakın olduklarını, güçlü bir bağ olduğunu bu anılardan anlıyorsunuz. Hastane sonrası, annesi onu zorla kendi evlerine götürür. Birkaç gün orada kalacağını söyler. Şirin, babasının çalışma odasında, babasının kanepesinde yatar. Kütüphanedeki rafları karıştırırken, bir defter bulur. Okumaya başlar. Okurken, birden garip şifreye benzer, ne olduğunu anlayamadığı şekillerle devam eder yazı. Sonra hatırlar, bir gün, babası şöyle demiştir ona: “Bak kızım, uzun yıllar önce, olağanüstü bir varlık, benimle ilişki kurdu. O günden beri, kısa aralar dışında, her gün ses olarak beliriyor. Bana güç ve yaşama sevinci veriyor. Bütün olumsuzlukları silen, mucize……Ölümümden sonra çalışma odama göz at. Bir çok ipucu bulabilirsin. Olayları özel bir yöntemle not ettim..Aklını çalıştırırsan her şeyi kolayca çözersin……” Şirin, galiba anlamıştı. Kendi başına alfabeyi çözemez. Babasını tanıyan, hatta hayran olan, en yakın arkadaşı Sanem sayesinde şifreyi çözer ve tüm hikayeyi öğrenir. Diğer kahramanımız ile tanışıyoruz sonrasında. Doğan Hoca’nın eski öğrencilerinden Arzu. İki evli insanın yasak aşkı. Kitabın kapağındaki kelebekler özgürlüğü anlatıyor olmalı. Kelebeklerin kısa ömürlü olmalarını ise, birbirlerini kısa çok nadiren ve kısa süreli görebilmelerine yordum. Şirin anıları okumaya başladıkça, babasını daha iyi anlıyor, daha yakından tanıma fırsatı buluyor. Gizemli olan bir çok şey, okudukça açığa çıkıyor. Zaman zaman eğlenerek, zaman zaman hayret ederek, hayranlıkla okuyorlar. İlk başta bana da, sıradan bir aşk hikayesi gibi gelmişti kitap. Okudukça sevdim kahramanlarımızı. Nasıl olacak, neler gelecek başlarına merakla bekliyorsunuz. Birbirlerini yolda yürürken beş dakikalığına bile görebilmek için ne zorluklara katlanıyorlar. 2-3 yıl, sadece telefon ile iletişim kuruyorlar. Bayağı olarak nitelendirilebilecek bir şey, öyle incelik ve yaratıcılıkla anlatılıyor ki. İster istemez, Arzu’yu ve Doğan Hoca’yı seviyor, onlara siz de hayran oluyorsunuz. Şirin, anıları okumaya başladıktan sonra, ben de düşünmeye başladım. Acaba bu sadece yasak olan bir şeye duyulan bir tutku mu? Yoksa gerçekten gerçek sevgi mi? Okudukça cevabımı öğrendim. 


Sonra dedim ki; Eflatun’un dediği gibi “Aşk bir şuur bozukluğu” olmamalı; Aşk olacak ise, Turgut Özakman’ın anlattığı gibi güzel bir ihtilal olsun. “Aşk bir ihtilaldir. Aşk gelince yeni bir dünya kuruluyor. İçimde varlığından haberli bile olmadığım yeni duygular keşfediyorum.” 



Kitabın Künyesi:

Kitabın Adı: Romantika

Yazarı: Turgut Özakman

Yayınevi: Bilgi Yayınevi

Sayfa Sayısı: 162



























Yorumlar

  1. Bu kitabı yeni fark ettim biraz internette araştırma yaptım ve yazınızla karşılaştım. Okumamı hizlandiracagim bu güzel
    tanıtımdan sonra.
    Sevgiler .☺

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

NASIL BULMAK İSTİYORSAK ÖYLE BIRAKALIM

Bugün Aktif Felsefe Derneği ile çevre temizliği yaptık. 27 kişiymişiz, fena bir sayı değil aslında, çevre temizliği etkinliği olduğunu düşünürsek. İlk başta bir şey yok gibi gözüküyordu, sonra bir baktım traktörde bir çöp yığını oluşmuş torba torba. İnsanlar neler neler atmışlar, acaba bugün bizimle orada olup çöp toplasalardı, tekrar atarlar mıydı? merak ettim... Umursamazlık, nasıl olsa arkadan biri toplayacak, zaten bizden önce de atılmış, vb.gibi düşüncelerle bu saygısızlık yapılıyor. Ben bunu öncelikle kendine saygısızlık olarak görüyorum. Bir de şu var, iş hayatında da çok rahatsız olduğum bir konuydu. İnsanlar tek tek çok iyi; ama bir araya geldiklerinde korkunç olabiliyorlar. Ortak kullanım alanlarının kullanımı konusunda da bu geçerli..Evinde hijyen hastası kesilen biri, ortak kullanım alanlarını kullanırken inanılmaz davranıyor. Kendi yaptığının anlaşılmayacağı rahatlığı mı? yoksa başka biri temizleyecek nasılsa mantığı mı? ya da her ikisi..  Sınırlı bir alanı temiz...

KASITLI KÖTÜLÜK İFLAH OLMAZ

 Geçenlerde The I-land diye bir dizi izledim. Yorumlara baksaydım izlemezdim sanırım; ama ben diziyi beğendim, Lost'un tamamını izlememiştim ona benzerliğinden bahsetmişler, benziyor da tabi ki Lost çok daha güzeldi. Aslında The I-Land dizisinin fikrini sevdim.  3-5 yıldır iyilik ve kötülük üzerine düşündüğüm bir şeyi hatırlattı. Bir insan size yanlışlıkla kötülük yaptıysa, üzdüyse bu insan affedilebilir, sonucun size zarar vereceğini düşünememiş olabilir, kasıt yoktur,.vs.vs. Bunun tersi, kötülük kasıtlı ise, bile isteye yapıldıysa; emin olun ki bu insan pişman olmaz (istisnalar kaideyi bozmaz) ve fırsatını bulduğu ilk fırsatta size daha beterini yapar. Tecrübe ile sabittir. 😉Kaçın, kaçın, kaçın! Değişik sektörlerde çalıştığım için iki iş yerinde böyle insan modeline rast gelmişliğim var 😏Her ikisinin de ortak noktası biraz hasta ruhlu olmalarıydı ve kıskanç karakterleriydi. İlk bahsettiğim daha bilindik ortalık karıştıran tiplerden. Sonra denk gelen tam bir psikopattı. Şan...

"ZAMANIN İKİ BOYUTU VARMIŞ..."

Amanın yeni sene de almış başını gidiyor. Klasik bir cümle gibi olacak; ama yaşadığımız An'ların, ama gerçekten yaşadığımızı hissettiğimiz An'ların kıymetini bilmek gerek. Mutlu olmak için bir otobüse binmedik, 2 durak sonra inip Mutluluk'a ulaşmayacağız. Yol boyu izlediğimiz manzara kadar mutlu olacağız. O sebeple bu olsun-şu olsun mutlu olayım diye kendimizi şartlandırmamalıyız.  "Yaşamda, endişelerin %90'ı yersizmis~!" Yaşamak çok güzel de yarın ya da belki az sonra ölmeyeceğimizi biliyor muyuz? Öyleyse bu fani dünyada, önemli olan, 'önemli olmak değil değerli olmak, değerli hissetmek'. Bir de "Sene değişti, insanlar değişmedi, durumlar değişmedi falan filan...." diyorlar ya hani, ee o zaman biz değişelim bir zahmet! :-)