Ana içeriğe atla

GEZELİM-GÖRELİM-YİYELİM (!)




Farklı kültürleri tanımak, değişik yerler gezmek-görmek, insanın ufkunu genişletiyor diyorlar ya; yalan. Elbette gezelim-görelim-yiyelim(!) tarzında çok şey katıyordur :-) Ukalalık yapmak istemiyorum; ama gözlemlediğim kadarıyla öyle ne yazık ki. Gitmeden önceki hallerini biliyorum, dönünce gittikleri gibi döndüklerini görünce hayal kırıklığına uğruyorum nedense. Üstüme ne vazifeyse, bilgelik katıp kendilerine dönmelerini bekliyorum galiba :) Mutlaka farkındalığı yüksek insanlarda durum böyle değildir. Şimdi herkesi bir tutmak yanlış olur.

Demek ki düşünebilmek için, bakış açımızı genişletebilmek için, bir basamak daha yukarı çıkabilmek için kilometreler gitmeye gerek yok bazen. İnsan odadan odaya geçerken de bilgece düşünebilir :-) Bunları düşünürken Elif Şafak'ın bir yazısı geldi aklıma. 'Ermek ya da Erememek'. Hindistan'a gidip, iki ay inzivaya çekilip, geri dönen bir arkadaşını ziyarete gidiyor Elif Şafak. Arkadaşı, mutfaktan iki tepsi ayıklanmamış, kurtlu böcekli pirinçle geliyor. Bu bir çeşit terapi yöntemiymiş. Ben de mantar, bamya, fasülye ayıklamayı, sarma yapmayı, balık ayıklamayı çok severim mesela :) ) Bana da terapi gibi gelir. Tuhaf olduğumu düşünürdüm, bu yazıdan sonra normalmişim, dedim :) Rahmetli anneannem de, bize her geldiğinde dolaplarda ayıklanmamış pirinç, mercimek vb.bir şeyleri ayıklardı. O boş durmayı sevmeyen biri olduğu için, can sıkıntısına yapardı. Kimbilir ona da farkında olmadan terapi gibi geliyordu :)


"Aradığın hikmet ne Çin’dedir, ne Hindistan’da bazen. Durur önünde. Burnunun ucunda. Keşfedilmeyi bekleyen ne çok söz var bu topraklarda."


Not: Bu arada lütfen yanlış anlaşılmasın, aydınlanmak zorunda değiliz. Amaaa her şeyi biliyor olmak ve en iyi şekilde biliyor olmak zorunda da değiliz (!) :-)




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR KİTAP - ROMANTİKA

Size Romantika’yı anlatmaya çalışacağım desem, umursamayacaksınız, biliyorum. Şu Çılgın Türkler’in yazarı, Turgut Özakman’ın yazdığı bir kitap dersem? Turgut Özakman’dan romantik bir aşk hikayesi. İlk basım tarihi Ocak 2000, benim okuduğum ise yedinci baskısı. Yaklaşık beş yıldır aklımda; ama bir türlü alıp okuyamamıştım, hep araya başka kitaplar girdi, unuttum. Romantika, yazarımızın ikinci kitabıdır. Yazarımızın, Diriliş-Çanakkale, Cumhuriyet-Türk Mucizesi gibi çok değerli kitapları bazı kitaplarındandır. 28 Eylül 2013’te, 83 yaşında vefat etmiştir. Geçen yine farklı bir kitabı almak için gitmiştim, yokmuş, rafta Romantika’ya takıldım, aradığım kitap da yoktu, demek bu kitabı okuma zamanım gelmişti. Elime aldım, sayfalarını çevirdim, beni saracak gibi hissettim, kitap kapağı da çok güzel. Kabartma şeklinde iki kelebek.  Hikayeyi romanımızın kahramanı Doğan Hoca’nın kızı Şirin’den dinliyoruz. Doğan Hoca 1960’lı yıllarda, sanat tarihi kürsüsünde aydın bir doçenttir. Sağ-sol çat

BİR KİTAP - KORKU - OSHO

Osho’yu bilmeyenimiz yoktur. Daha çocuk denecek yaşlarda, başkaları tarafından ezberletileni kabullenmektense, kendi gerçekliğini deneyimlemeyi tercih etmiştir. Kendisi ‘Asi Ruh’ olarak da anılıyor. 1931 yılında Hindistan’da doğmuştur. Tüm Hindistan’ı dolaşarak, tutucu din adamlarına meydan okumuştur. Hiçbir geleneğe ait olmadığını söyleyen Osho’nun, öğrencilerine ve dünyanın her yerindeki sevenlerine yaptığı konuşmalar otuzdan fazla dile çevrilmiş, altı yüzden fazla cilt halinde yayımlanmıştır. 1985 yılında yılında göçmenlik yasalarını ihlal etmek suçlamasıyla gözaltına alınmış ve bu sırada yavaş yavaş zehirlendiği söylenmiştir. Osho, Doğu’nun meditasyon teknikleri ile Batı’nın terapi yöntemlerine yepyeni bir bakış açısı getirmiştir. Toplum, din, politika, felsefe, psikoloji ve insanın varoluş ilişkisini ele alan Osho, bu konularda ileri sürdüğü oldukça cesur ve kalıpları kıran savları, söylemleri ve iddiaları ile birçok otoritenin tepkisini çekmiştir. Bazen dine karşı bazen dinin

NASIL BULMAK İSTİYORSAK ÖYLE BIRAKALIM

Bugün Aktif Felsefe Derneği ile çevre temizliği yaptık. 27 kişiymişiz, fena bir sayı değil aslında, çevre temizliği etkinliği olduğunu düşünürsek. İlk başta bir şey yok gibi gözüküyordu, sonra bir baktım traktörde bir çöp yığını oluşmuş torba torba. İnsanlar neler neler atmışlar, acaba bugün bizimle orada olup çöp toplasalardı, tekrar atarlar mıydı? merak ettim... Umursamazlık, nasıl olsa arkadan biri toplayacak, zaten bizden önce de atılmış, vb.gibi düşüncelerle bu saygısızlık yapılıyor. Ben bunu öncelikle kendine saygısızlık olarak görüyorum. Bir de şu var, iş hayatında da çok rahatsız olduğum bir konuydu. İnsanlar tek tek çok iyi; ama bir araya geldiklerinde korkunç olabiliyorlar. Ortak kullanım alanlarının kullanımı konusunda da bu geçerli..Evinde hijyen hastası kesilen biri, ortak kullanım alanlarını kullanırken inanılmaz davranıyor. Kendi yaptığının anlaşılmayacağı rahatlığı mı? yoksa başka biri temizleyecek nasılsa mantığı mı? ya da her ikisi..  Sınırlı bir alanı temizleme