Ana içeriğe atla

BİR KİTAP - DÜĞÜMLERE ÜFLEYEN KADINLAR



“..Eğer hayatımız bir film sahnesi olsaydı ve en çarpıcı sahneyle başlamasını isteseydik acaba o sahne ne olurdu?...”

“Nihayet yola çıkmaya karar verir insan, nereye varacağına değil. Bir yol hikayesi yazmaya karar verdiğinizde de sonunu muhakkak yol yazar.”


Düğümlere Üfleyen Kadınlar’ı bu sözlerle bitiriyor yazarımız. Romanın adı ilgimi çekmiş, kitaba karşı merakımı arttırmıştı. Hikayenin içine girdiğinizde “Bu isim evet, tam da bu kitap için” diye düşünmeye başlıyorsunuz. 

Okumaya başlar başlamaz, ilk dikkatimi çeken betimlemeler oldu. Yazarımız sık sık betimlemeler yaparak, hikayenin içine çekiyor bizi fark ettirmeden. Hikayemiz uzun bir yolculuğu anlatıyor. Betimlemeler sayesinde hikayeye yabancı kalamıyorsunuz, siz de onlarla birlikte yola çıkıyorsunuz. Okudukça altı çizilecek cümleler artıyor. 


Dört kadın beraber çıkıyor bu yola. Hikayemizin kahramanları Madam Lilla, Maryam, Amira ve yazarımız. Sıradan kadınlar değil bunlar. Her birinin farklı hikayesi var. Acıları var, cesaretleri var, cesaretsizlikleri var. Kalpleri kırılmış, yaşamlarını sıfırlamaya ve yeniden başlamaya ihtiyaçları var. Yola çıkarken, yeniden başlayabileceklerini ya da ne yöne gideceklerini bilmiyorlar aslında. Yazarımızın da dediği gibi, sonucu yol yazıyor. Onları bu yola çıkmaya Madam Lilla ikna ediyor. Madam Lilla, ilerleyen yaşına rağmen oldukça hoş bir kadındır. Gözüken zengin ve rahat yaşamının ardında çok derin bir hikaye yatmaktadır. Hikaye Tunus’ta başlıyor, devrim ve Arap baharı sonrası. Lübnan, Beyrut, Libya’dan geçiyoruz yol boyu. Amira, hem yazı yazan hem dans eden eski bir devrimcidir. Dans okulu açma hayali vardır. Madam Lilla, yola beraber çıkarlarsa, dönüşte bu hayalini gerçekleştirmeye yardımcı olacağı vaadinde bulunuyor. Üçüncü kahramanımız Maryam, saçlarını kazıtmıştır, herkesten sakladığı bir sırrı vardır. Son kahramanımız ise yazarımız. Çalıştığı gazeteden kovulmuştur ve ülkesindeki karışık durumlardan dolayı evine bir süre dönmemesi gerekiyor. Kader veya tesadüf bu dört kadını bir araya getiriyor. 


Yarı mitalojik bir hikaye olan Dido’nun Hikayesi'nden bahsediliyor yer yer kitapta. Birbirini kısa bir süredir tanıyan bu dört kadın, birbirlerinin her şeyi oluyor zor şartlar altında. Zaman zaman birbirlerini de sorguluyorlar, gizli kalmış hikayeler açığa çıkıyor. 
                   
                             “Birbirimiz olmayı öğreniyorduk. Öğrenince bitecekti yol.”


“İnsan ancak sevilince öğreniyor kendini sevmeyi” diye geçiyor kitapta. Oysa ki; sen kendini seversen, sevmeye layık bulursan, sevilirsin. Doğrusu bu diye öğrettiler. Okuduğumdan beri düşünüyorum. Olması gereken evet öğretilen; ama bir çoğumuzun yaptığı kitapta yazan değil mi?



“Sakatlanmadan büyüyebilseydik…Keşke öyle bir bilgisayar programı olsa. Ruhumuz sakatlanmadan büyümüş olsak nasıl insanlar olacağımızı gösterse. Ona bakıp nasıl olmamız gerektiğini görsek…” 


Yazar: Ece TEMELKURAN










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR KİTAP - ROMANTİKA

Size Romantika’yı anlatmaya çalışacağım desem, umursamayacaksınız, biliyorum. Şu Çılgın Türkler’in yazarı, Turgut Özakman’ın yazdığı bir kitap dersem? Turgut Özakman’dan romantik bir aşk hikayesi. İlk basım tarihi Ocak 2000, benim okuduğum ise yedinci baskısı. Yaklaşık beş yıldır aklımda; ama bir türlü alıp okuyamamıştım, hep araya başka kitaplar girdi, unuttum. Romantika, yazarımızın ikinci kitabıdır. Yazarımızın, Diriliş-Çanakkale, Cumhuriyet-Türk Mucizesi gibi çok değerli kitapları bazı kitaplarındandır. 28 Eylül 2013’te, 83 yaşında vefat etmiştir. Geçen yine farklı bir kitabı almak için gitmiştim, yokmuş, rafta Romantika’ya takıldım, aradığım kitap da yoktu, demek bu kitabı okuma zamanım gelmişti. Elime aldım, sayfalarını çevirdim, beni saracak gibi hissettim, kitap kapağı da çok güzel. Kabartma şeklinde iki kelebek.  Hikayeyi romanımızın kahramanı Doğan Hoca’nın kızı Şirin’den dinliyoruz. Doğan Hoca 1960’lı yıllarda, sanat tarihi kürsüsünde aydın bir doçenttir. Sağ-sol çat

BİR KİTAP - KORKU - OSHO

Osho’yu bilmeyenimiz yoktur. Daha çocuk denecek yaşlarda, başkaları tarafından ezberletileni kabullenmektense, kendi gerçekliğini deneyimlemeyi tercih etmiştir. Kendisi ‘Asi Ruh’ olarak da anılıyor. 1931 yılında Hindistan’da doğmuştur. Tüm Hindistan’ı dolaşarak, tutucu din adamlarına meydan okumuştur. Hiçbir geleneğe ait olmadığını söyleyen Osho’nun, öğrencilerine ve dünyanın her yerindeki sevenlerine yaptığı konuşmalar otuzdan fazla dile çevrilmiş, altı yüzden fazla cilt halinde yayımlanmıştır. 1985 yılında yılında göçmenlik yasalarını ihlal etmek suçlamasıyla gözaltına alınmış ve bu sırada yavaş yavaş zehirlendiği söylenmiştir. Osho, Doğu’nun meditasyon teknikleri ile Batı’nın terapi yöntemlerine yepyeni bir bakış açısı getirmiştir. Toplum, din, politika, felsefe, psikoloji ve insanın varoluş ilişkisini ele alan Osho, bu konularda ileri sürdüğü oldukça cesur ve kalıpları kıran savları, söylemleri ve iddiaları ile birçok otoritenin tepkisini çekmiştir. Bazen dine karşı bazen dinin

NASIL BULMAK İSTİYORSAK ÖYLE BIRAKALIM

Bugün Aktif Felsefe Derneği ile çevre temizliği yaptık. 27 kişiymişiz, fena bir sayı değil aslında, çevre temizliği etkinliği olduğunu düşünürsek. İlk başta bir şey yok gibi gözüküyordu, sonra bir baktım traktörde bir çöp yığını oluşmuş torba torba. İnsanlar neler neler atmışlar, acaba bugün bizimle orada olup çöp toplasalardı, tekrar atarlar mıydı? merak ettim... Umursamazlık, nasıl olsa arkadan biri toplayacak, zaten bizden önce de atılmış, vb.gibi düşüncelerle bu saygısızlık yapılıyor. Ben bunu öncelikle kendine saygısızlık olarak görüyorum. Bir de şu var, iş hayatında da çok rahatsız olduğum bir konuydu. İnsanlar tek tek çok iyi; ama bir araya geldiklerinde korkunç olabiliyorlar. Ortak kullanım alanlarının kullanımı konusunda da bu geçerli..Evinde hijyen hastası kesilen biri, ortak kullanım alanlarını kullanırken inanılmaz davranıyor. Kendi yaptığının anlaşılmayacağı rahatlığı mı? yoksa başka biri temizleyecek nasılsa mantığı mı? ya da her ikisi..  Sınırlı bir alanı temizleme