Az önce bir sitede gezinirken, Kürk Mantolu Madonna kitabı geldi aklıma. Kitabı okuyanlar Raif Efendi'yi bilir onun günlüğünde yazdıklarını okuyana kadar, onu içine kapanık, silik, ekmek kavgasında biri olarak tanırız.
Baktığım sitede de, yazıları yazanların fotoğrafları vardı, ilk baktığımda sıradan fotoğraflar gibi geldi. "Aa bu çocuk mu? bu adam mı yazmış" dedim. Sonra merak ettim, yazılarına bakayım, dedim. Yazıları okuyunca fotoğraflarla aramda duygusal bir bağlantı oluştu, o insana başka bir gözle bakmaya başladım. Yazıyı yazan insan o fotoğraftakiydi işte, o cümleleri kuran, özlemleri olan, hayalkırıklıkları yaşayan, anıları olan, hikayesi olan bir insan.. Tanıştığımız ya da uzun zamandır tanıdığımız aslında sadece tanıdığımızı sandığımız birçok insanda da böyle değil mi? Mesela ben herkesle herşeyini paylaşmayı çok sevmeyen biriyim, merak edenlerle değil, değer verenlerle daha yakın arkadaşlıklar kurmayı tercih ederim. Bu sebeple de bazılarına göre hayatım sade-sıkıcı, bazılarına göre renkli-eğlenceli; ama hepsinin toplamı yine benim.
En çok sevdiğim kitabımdan çok uzaklardayım açıp bakamam ama ne zaman bu kitabı düşünsem aklıma hep o cümle gelir `hiçbir şey beni hakkımdaki kanaati düzeltmek mecburiyeti kadar korkutmazdı` Neden hafızama bu kadar net kazıldı? Bilmiyorum.
YanıtlaSilZaman zaman ben de düşünürüm.. Biz iyi ve doğruysak, kendimizden eminsek; hakkımızdaki kanaatı umursamamalı mı acaba? Herkes kendi çerçevesinde yorumlar yapmıyor mu? Dünyası yorumları kadarsa? ;-)
Sil