Ana içeriğe atla

BİR KİTAP - BAY DALDRY'NİN TUHAF İSTANBUL YOLCULUĞU



                     “Rastlantıların basitliğine, tesadüfün sahiciliğine” inanıyor musunuz? 

Evet ?

O zaman anlatacaklarımı iyi dinleyin lütfen. 

Kitap, falcı kadınlara, alın yazısına ve hayattaki benzeri ipuçlarına inanmayan, koku yeteneği olan, Alice ve kavşak resimleri yapan, ressam Daldry’nin tuhaf hikayesini anlatıyor. Zaman zaman, Marc Levy’nin basit ama masalsı anlatımını, bazen hayal gücünü zorlayan, fantastik romanlarını okumayı seviyorum. Bay Daldry ve Alice iki komşudur. Alice’in arada bir gelip geç saatlere kadar oturan gürültücü arkadaşları vardır. Dolayısı ile komşusu Alice’i pek sevmez. Alice’in, geceleri şehrin yıldızlarını, gündüzleri gökyüzünü görebileceği bir cam çatısı vardır. Oysa ki bu cam çatı Bay Daldry’de olmalıydı.


Alice arkadaşlarıyla Brighton’a yaptığı bir gezide, onların ısrarı üzerine falına baktırır. İnanmamasına rağmen kadının bakışları, sesi ve söylediği birkaç cümle onu düşündürür. Kadın ona “Hayatında herkesten çok yer tutacak adamla karşılaşması için altı kişiyle tanışması gerektiğini” söyler, bir de bir yolculuktan bahseder. Trene yetişecekleri için, aptallaşmış bir halde, kadının yanından ayrılır. Alice, gezi dönüşü Ethan (Bay Daldry) ile karşılaşır. Garip bir iyimserlikle komşusu Ethan ona kahvaltı ısmarlamak ister. Ayıp olmasın diye kabul eder. Alice, ona falcı kadından bahseder, kafasına takılanlardan, ardından yaklaşan Noel’i beraber kutlarlar. Okurken, başta suratsız biri gibi hayal ettiğim Bay Daldry’nin, ince davranışları beni şaşırttı, aslında hiç öyle biri değildir. Noel ertesi, Bay Daldry, Alice’in tüm karşı çıkmalarına rağmen, onu Brighton’a götürür. Hava çok soğuktur. Falcı bu sefer onu söyledikleriyle daha da karışık hale getirir. “…Uzun bir yolculuğa çıkman gerekiyor. Güzergahı boyunca, var olduğuna inandığın hiçbir şeyin gerçek olmadığını, keşfedeceğin bir yolculuk..Geldiğin yere, kendi hikayene..Sen dünyaya güneyde gelmişsin..İstanbul’da seni bir sonraki aşamaya götürecek kişi ile karşılacaksın. Ama asla unutma; Eğer bu yolculuğu sonuna kadar sürdürürsen, hakikat diye bildiğin şeyden geriye bir şey kalmayacak.”

Yolda üşüttüğü için, dönüşte Alice hastalanır, hasta iken onunla Bay Daldry ilgilenir. Aralarındaki komşuluk ilişkisi daha da gelişir. İlerleyen günlerde Bay Daldry’nin babası ölür ve kendisine yüklü bir miktar miras kalır. Bunun üzerine Bay Daldry, Alice’i şaşırtan bir teklif yapar. Plan şudur: Masrafları kendisinin karşılayacağı bir İstanbul seyahati yapacaklardır. Falcının dediği bu altı kişiden ilki kendisidir, ikincisi ile karşılaştıklarında, Bay Daldry’nin görevi bitecektir. Alice İstanbul’da kalmaya devam edecek, Bay Daldry geri dönecektir. Alice’in masraflarını 3 ay boyunca Bay Daldry karşılamaya devam edecektir. Bunun karşılığında, Alice İstanbul’da kaldığı sürece evini Daldry kullanacaktır. (Sürekli hayalini kurduğu cam çatı altında resim çalışmaları yapmak için) Bir de , Alice’in İstanbul’daki kokulardan yaratacağı parfümden yüzde alacaktır. Alice bu çılgınca fikiri önce kabul etmek istemez, Daldry onu ikna eder. 

Sürprizlerle dolu bir İstanbul yolculuğu başlar. Yazar, İstanbul’u öyle ayrıntılı anlatıyor ki; okurken gözünüzde canlanıyor her şey. Biraz abartı olacak; ama nerdeyse kokuları hissediyorsunuz. Alice ve Daldry çok iyi dost oluyorlar. Bu kadar iyi anlaştıkları halde, birbirlerinin tipi olmadıklarını düşünüyorlar. Hikaye, beklenmedik gelişmelerle devam edip, şaşırtıcı bir şekilde bitiyor. 


“…aşkıma dair ona göstereceğim tek kanıt, ondan olabildiğince uzağa kaçmak olurdu. Gerekirse dünyanın öbür ucuna..”


“Bay Daldry’nin Tuhaf İstanbul Yolculuğu” romanları kırk dile çevrilen Marc Levvy’nin 2011’de yazdığı bir kitaptır. Kitap kapağındaki kadın ve arka fondaki Kızkulesi, 1950 yıllarında geçen bir hikayeye yakışan türden olmuş. Kitap, yaz aylarında okunabilecek, masal tadında bir roman.



Kitabın Künyesi:



Kitabın Adı: Bay Daldry’nin Tuhaf İstanbul Yolculuğu

Yazarı: Marc Levy

Çevirmen: Can Belge

Yayınevi: Can

Sayfa Sayısı: 281









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEN KİMSİN?

Az önce bir sitede gezinirken, Kürk Mantolu Madonna kitabı geldi aklıma. Kitabı okuyanlar Raif Efendi'yi bilir onun günlüğünde yazdıklarını okuyana kadar, onu içine kapanık, silik, ekmek kavgasında biri olarak tanırız.   Baktığım sitede de, yazıları yazanların fotoğrafları vardı, ilk baktığımda sıradan fotoğraflar gibi geldi. "Aa bu çocuk mu? bu adam mı yazmış" dedim. Sonra merak ettim, yazılarına bakayım, dedim. Yazıları okuyunca fotoğraflarla aramda duygusal bir bağlantı oluştu, o insana başka bir gözle bakmaya başladım. Yazıyı yazan insan o fotoğraftakiydi işte, o cümleleri kuran, özlemleri olan, hayalkırıklıkları yaşayan, anıları olan, hikayesi olan bir insan.. Tanıştığımız ya da uzun zamandır tanıdığımız aslında sadece tanıdığımızı sandığımız birçok insanda da böyle değil mi? Mesela ben herkesle herşeyini paylaşmayı çok sevmeyen biriyim, merak edenlerle değil, değer verenlerle daha yakın arkadaşlıklar kurmayı tercih ederim. Bu sebeple de bazılarına göre h...

NASIL BULMAK İSTİYORSAK ÖYLE BIRAKALIM

Bugün Aktif Felsefe Derneği ile çevre temizliği yaptık. 27 kişiymişiz, fena bir sayı değil aslında, çevre temizliği etkinliği olduğunu düşünürsek. İlk başta bir şey yok gibi gözüküyordu, sonra bir baktım traktörde bir çöp yığını oluşmuş torba torba. İnsanlar neler neler atmışlar, acaba bugün bizimle orada olup çöp toplasalardı, tekrar atarlar mıydı? merak ettim... Umursamazlık, nasıl olsa arkadan biri toplayacak, zaten bizden önce de atılmış, vb.gibi düşüncelerle bu saygısızlık yapılıyor. Ben bunu öncelikle kendine saygısızlık olarak görüyorum. Bir de şu var, iş hayatında da çok rahatsız olduğum bir konuydu. İnsanlar tek tek çok iyi; ama bir araya geldiklerinde korkunç olabiliyorlar. Ortak kullanım alanlarının kullanımı konusunda da bu geçerli..Evinde hijyen hastası kesilen biri, ortak kullanım alanlarını kullanırken inanılmaz davranıyor. Kendi yaptığının anlaşılmayacağı rahatlığı mı? yoksa başka biri temizleyecek nasılsa mantığı mı? ya da her ikisi..  Sınırlı bir alanı temiz...

BİR KİTAP - ROMANTİKA

Size Romantika’yı anlatmaya çalışacağım desem, umursamayacaksınız, biliyorum. Şu Çılgın Türkler’in yazarı, Turgut Özakman’ın yazdığı bir kitap dersem? Turgut Özakman’dan romantik bir aşk hikayesi. İlk basım tarihi Ocak 2000, benim okuduğum ise yedinci baskısı. Yaklaşık beş yıldır aklımda; ama bir türlü alıp okuyamamıştım, hep araya başka kitaplar girdi, unuttum. Romantika, yazarımızın ikinci kitabıdır. Yazarımızın, Diriliş-Çanakkale, Cumhuriyet-Türk Mucizesi gibi çok değerli kitapları bazı kitaplarındandır. 28 Eylül 2013’te, 83 yaşında vefat etmiştir. Geçen yine farklı bir kitabı almak için gitmiştim, yokmuş, rafta Romantika’ya takıldım, aradığım kitap da yoktu, demek bu kitabı okuma zamanım gelmişti. Elime aldım, sayfalarını çevirdim, beni saracak gibi hissettim, kitap kapağı da çok güzel. Kabartma şeklinde iki kelebek.  Hikayeyi romanımızın kahramanı Doğan Hoca’nın kızı Şirin’den dinliyoruz. Doğan Hoca 1960’lı yıllarda, sanat tarihi kürsüsünde aydın bir doçenttir. Sağ-sol...