Ana içeriğe atla

BİR KİTAP - BUDA, GEOFF VE BEN


“Budizm doğal olanları takdir etmenin bir yolu muydu, yoksa bazı şeyleri değiştirme konusunda bir şey miydi?

Kendi yaşamının kapısını açmak, evren sırlarının kapılarını açmaktan daha da zordur.. Hayatın gerçeklerle doldurulmayı bekleyen bir boşluktur. Eğer bunu sen yapmazsan başka biri yapacaktır

Budizmde Lotus Çiçeği (Nilüfer) bir simgedir. Nilüfer çiçeği bataklıklarda yetişir. Bataklık bizim sorunlarımız, kederlerimizdir, acılarımızdır. Potansiyeli açığa çıkarmayı beceremezsek çiçek yoktur.”



Ortalama, hatta vasat bir mutlulukla yaşarken bir gün biriyle karşılaşırsınız ve hayatınız değişir. Yaşama, olaylara, yaşadıklarınıza bakış açınız değişir. Ed’in hayatı da bu şekilde bir karşılaşma ile değişiyor. Bir gün barda tesadüfen karşılaştığı içki ve sigara içen garip Budist Geoff, Ed’in can dostu oluyor. İlk başlarda Ed, Geoff’a güvenmiyor, nasihatları canını sıkıyor. Buna rağmen ne zaman başı sıkışsa bu garip Budist adamı arıyor. Geoff ise her seferinde aynı ilgi ve içtenlikle onu dinliyor. Farkında olmadan siz de Geoff’a alışıyorsunuz, bir sonraki hikayesi, öğretisi ne olacak diye merak ediyorsunuz. Geoff hayatını devam ettirmek için yaptığı işini Ed’ten saklıyor. Ed, bunu ne zaman sorsa, ‘Daha sonra’ cevabını alıyor. Bir gün tesadüfen karşılaşıyorlar ve Ed onun mesleğini öğrendiğinde büyük hayal kırıklığına uğruyor. Kitabı okurken merak ettiğim bir diğer konu da, Budistlerin günde iki kez yaptıkları şifa verici şarkılı ibadet. Sürekli geçiyor ama Ed, bunu yapmayı istemediği için kitabın sonuna kadar öğrenemiyoruz. Kitabı okurken Geoff hep anlatacak, biz de Ed gibi dinleyeceğiz sanıyoruz. Sonra bir gün bir kaza sonucu Geoff ölüyor. Ed büyük bir boşluğa düşüyor. Ben de okurken sürekli akıl danıştığım, bir dostumu kaybettiğim hissine kapıldım. Daha erken, şimdi ölmemeliydi diye düşünüyorsunuz. Cenazede, her kesimden, her ırktan, zengin-işçi farklı kesimlerden insanları bir arada görmek Ed’i çok şaşırtıyor. Ed şarkılı ibadeti, ilk Geoff’un cenazesinde duyuyor. Büyük bir huzursuzluk ve üzüntüyle gittiği kiliseden kendini iyi hissetmiş bir şekilde çıkıyor. Kitabın son sayfasında şarkılı ibadetin sadece onaltı harften oluşan, Çince ve Sanskrit dilinde bir dua olduğunu öğreniyoruz. Ve yazarımız diyor ki; “Eğer bunun ne olduğunu bilmek isterseniz, bu kitabın içinde var ve onu bulduğunuzda umarım devam ettirirsiniz.”

“Eğer yaşam durumun düşükse tüm olumsuzluklar ortaya çıkar, cezirde suların çekilmesiyle ortaya çıkan kayalar gibi görünürler. Onlar her zaman oradadır ama sular yüksek olduğu zaman - hayat durumun yüksek olduğunda görünmez onlar. Sen hepsinin üstünde durursun o zaman." 

Aslında sorun olan şey sorunlar değildir. Sorun olan şey senin onu nasıl gördüğün, nasıl tepki gösterdiğindir. Çok yüksek yaşam durumunda sen kendin sorun arayacaksın, çünkü yaşamı ilginç kılmak için buna ihtiyacın olduğunu bileceksin. O halde gerçek soru, ‘Senin sorunun nedir?’ değil de, ‘Yaşam durumun nedir?’ diye sorulmalıdır. Ve de yaşam durumunu nasıl daha fazla yükseltebileceğini sormalısın kendine. Sığ olanı atmak ve derini bulmak cesaret ister.

Bazı insanlar arar ama, yani doktorlar, hemşireler, avukatlar sorun ararlar. Sorunun olduğu yere giderler, çünkü ona çare bulacaklarını düşünürler. Ve bununla tatmin olurlar. Bu da onların yaşam durumlarını yükseltir. Çinliler kriz sözcüğünü iki şekilde yazarlar; biri ‘tehlike’, diğeri ‘fırsat’ anlamına gelir. Senin yapacağın seçime bağlıdır bu.
İnsanlar. Onları tanıdığınızı sanırsınız, kimi hırslıdır, kimi bencildir, çeşitli karakterde insanlar vardır. Ama tanıdığınızı sandığınız bir adam bir gün bakarsınız sizin hiç beklemediğiniz, ondan ummayacağınız bir davranışta bulunur ve sizi şoke eder. Herkesin yumuşak, nazik bir adam olarak tanıdığı Bay X, bir bakarsınız bir gün çoraplarını yanlış çekmeceye koydu diye karısını öldürür. Yabancıları sevmeyen Bayan Y, bir gün seyahatte tanıştığı Afrikalı kabile reisi ile evlenir. 15. dairede oturan fakir sandığınız yaşlı adam ölür ve yardım derneğine büyük bir servet miras bırakır.
Geçmişteki nedenlerin, kendine gönderdiğin ama unuttuğun mektuplara benzer. Sonra bunlar arka arkaya sana geri gelir. Güzel olanlar hoş sürprizlerdir; ama kötü olanlar seni şoke eder, çünkü onları yazdığını hatırlamazsın. O zaman oturur ve onlara cevap olarak kötü mektuplar yazarsın ama bunların gideceği yer de senin adresindir. Bu hayatında yarattığın iyi nedenler geçmişte yaptığın kötü nedenlerin etkilerini yumuşatabilir ya da azaltabilir.”


Kitabı ilk okumaya başladığımda dağınık gelmişti. Çok güzel, ışık olacak bilgiler var; ama dağınık. Hepimizin içinde var olan akıl, cesaret ve sevecenliği kullanmamızın önemini hatırlatıyor. Bunları kendi içimizde güçlendirdiğimiz takdirde, herhangi bir sorunu daha iyi bir şey yaratmak için kullanmayı da öğreniriz. Ve böylece gittikçe güçlenir ve daha büyük ağırlıklar kaldırmaya başlarız. Bir tür egzersiz gibi. Bodhisattva doğası yani hayatın iyilik yapmakta ısrar eden parçasının hepimizde olduğunu anlatıyor. Bu kimilerimizde az gelişmiş, geri kalmıştır. Sonra okudukça kitabı daha çok sevdim. Dağınık bulma sebebime gelince onu da buldum. Baş kahramanımız Ed’in bir türlü düzene sokamadığı hayatı. Çevirisi anlaşılır, yabancı kelime çok az. Kitap kapağı güzel; ancak Forrest Gump’ın kitap kapağını andırıyor. Yazarımız Edward Canford-Dumas Oxford mezunudur. Tv programlarıyla ünlüdür. Günlük Yaşamda Buda isimli bir Budizm kitabı daha vardır. Budist olmasakta, zor zamanlarla baş etmeyi anlatan-hatırlatan bir klavuz kitap.


KYO - Hedef ya da amaç

CHI - Akıl

GYO - Aksiyon

I - Durum

Bizi korkutan karanlığımız değil, ışığımızdır



Kitabın Künyesi:

Kitabın Adı: Buda, Geoff ve Ben

Yazarı: Edward Canfor-Dumas

Yayınevi: Pegasus Yayınları

Sayfa Sayısı: 318

İngilizceden çeviren: Enver Günsel



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NASIL BULMAK İSTİYORSAK ÖYLE BIRAKALIM

Bugün Aktif Felsefe Derneği ile çevre temizliği yaptık. 27 kişiymişiz, fena bir sayı değil aslında, çevre temizliği etkinliği olduğunu düşünürsek. İlk başta bir şey yok gibi gözüküyordu, sonra bir baktım traktörde bir çöp yığını oluşmuş torba torba. İnsanlar neler neler atmışlar, acaba bugün bizimle orada olup çöp toplasalardı, tekrar atarlar mıydı? merak ettim... Umursamazlık, nasıl olsa arkadan biri toplayacak, zaten bizden önce de atılmış, vb.gibi düşüncelerle bu saygısızlık yapılıyor. Ben bunu öncelikle kendine saygısızlık olarak görüyorum. Bir de şu var, iş hayatında da çok rahatsız olduğum bir konuydu. İnsanlar tek tek çok iyi; ama bir araya geldiklerinde korkunç olabiliyorlar. Ortak kullanım alanlarının kullanımı konusunda da bu geçerli..Evinde hijyen hastası kesilen biri, ortak kullanım alanlarını kullanırken inanılmaz davranıyor. Kendi yaptığının anlaşılmayacağı rahatlığı mı? yoksa başka biri temizleyecek nasılsa mantığı mı? ya da her ikisi..  Sınırlı bir alanı temiz...

KASITLI KÖTÜLÜK İFLAH OLMAZ

 Geçenlerde The I-land diye bir dizi izledim. Yorumlara baksaydım izlemezdim sanırım; ama ben diziyi beğendim, Lost'un tamamını izlememiştim ona benzerliğinden bahsetmişler, benziyor da tabi ki Lost çok daha güzeldi. Aslında The I-Land dizisinin fikrini sevdim.  3-5 yıldır iyilik ve kötülük üzerine düşündüğüm bir şeyi hatırlattı. Bir insan size yanlışlıkla kötülük yaptıysa, üzdüyse bu insan affedilebilir, sonucun size zarar vereceğini düşünememiş olabilir, kasıt yoktur,.vs.vs. Bunun tersi, kötülük kasıtlı ise, bile isteye yapıldıysa; emin olun ki bu insan pişman olmaz (istisnalar kaideyi bozmaz) ve fırsatını bulduğu ilk fırsatta size daha beterini yapar. Tecrübe ile sabittir. 😉Kaçın, kaçın, kaçın! Değişik sektörlerde çalıştığım için iki iş yerinde böyle insan modeline rast gelmişliğim var 😏Her ikisinin de ortak noktası biraz hasta ruhlu olmalarıydı ve kıskanç karakterleriydi. İlk bahsettiğim daha bilindik ortalık karıştıran tiplerden. Sonra denk gelen tam bir psikopattı. Şan...

"ZAMANIN İKİ BOYUTU VARMIŞ..."

Amanın yeni sene de almış başını gidiyor. Klasik bir cümle gibi olacak; ama yaşadığımız An'ların, ama gerçekten yaşadığımızı hissettiğimiz An'ların kıymetini bilmek gerek. Mutlu olmak için bir otobüse binmedik, 2 durak sonra inip Mutluluk'a ulaşmayacağız. Yol boyu izlediğimiz manzara kadar mutlu olacağız. O sebeple bu olsun-şu olsun mutlu olayım diye kendimizi şartlandırmamalıyız.  "Yaşamda, endişelerin %90'ı yersizmis~!" Yaşamak çok güzel de yarın ya da belki az sonra ölmeyeceğimizi biliyor muyuz? Öyleyse bu fani dünyada, önemli olan, 'önemli olmak değil değerli olmak, değerli hissetmek'. Bir de "Sene değişti, insanlar değişmedi, durumlar değişmedi falan filan...." diyorlar ya hani, ee o zaman biz değişelim bir zahmet! :-)