Ana içeriğe atla

BİR KİTAP - LİMON YAPRAKLARININ KOKUSU


“Vicdan azabı çektirmeyen tek zarar kendi kendine verdiğin zarardır.” 


Sandra 30 yaşlarında, sevgilisinden ayrılmış ve hamiledir. Bebeğinin babasının, hayatının aşkı olmadığını düşündüğü için hamile olduğunu saklar. Costa Blanca’ ya kardeşinin evine gider, bir süre yalnız kalıp her şeyden uzak yaşamak, hayatına yeni bir yön vermek ister. Yaşlı bir çift olan Karin ve Fred ile tanışır, onları sığınacak bir liman gibi görür. Onlar artık Sandra’ nın büyükannesi ve büyükbabası gibi olmuştur. Her şey çok güzel giderken Sandra, bir gün Nazi kampından sağ kurtulmayı başaran Julian ile tanışır ve görünenin aslında gerçekle yakından uzaktan alakası olmadığını anlar. Farkında olmadan yavaş yavaş ‘Kardeşlik’ denen cemaatin arasına karışır. Bütün bunlardan kaçıp, güvenli bir yere sığınma fırsatı varken, bunu yapmak istemez. Başarılı bir okul ve iş hayatı olmamıştır, Bir yanda Julian’ la olan bağı, bir yanda Kardeşlik’ in yaptıkları, Karin ve Fred’ in gerçek yüzünden emin olma isteği, Sandra’ nın gitmesini engeller. Bu macera hem kendisini bulmasını sağlar hem de ona masal gibi gelen tarihsel gerçekleri öğrenmesini.Ve tüm bu karmaşanın içinde ‘Aşk’..” 

Julian, Nazi kampından kurtulan şanslı insanlardandır. Normal yaşama dönse de hiçbir zaman yaşadıklarını unutmaz. Dünyaya dağılmış Nazileri avlamak üzere kurulmuş bir Merkez’ de çalışır. Oradan çıktığında tek istediği normal biri olup, normal hayata dönebilmekti. Ama kamptan arkadaşı Salva, bunun imkânsız olduğunu ve hayatla mücadeleye devam etmek zorunda olduklarını söyler. Haklıdır da… Julian bir daha asla kapı kapalıyken duş alamadı, çiş kokusuna tahammül edemedi. Merkez’ den emekli olduklarından bu yana görmediği arkadaşı Salva’ dan aldığı mektupla, hayatı yeni bir serüvene doğru sürüklenir. 


Akıcı ve sade anlatımıyla sürükleyici bir macera romanı. Her bölümde olaylar farklı bir boyut kazandığı için, bir an önce okuyup öğrenme isteğinizi arttırıyor kitap. İntikam gibi bir duyguya inat dostluk-sevgi ve aşk çıkıyor karşınıza. 

“Grubun içindeki herhangi biri elleriyle bir insanı öldürebilir miydi yoksa illa organize olmaları mı gerekiyordu..Herkes o kadar normal gözüküyordu ki, bir zamanlar o kadar kötü olan insanlar olabilir miydi bunlar..” 


“Kötünün en önemli özelliği iyiden daha güçlü olduğuna seni inandırabilmesidir.” 


Aynı zamanda El Pais gazetesinde köşe yazarı olan Clara Sanchez’ in kitapları bir çok dile çevrilmiştir. İspanya’ nın en başarılı yazarlarındandır. Sanchez’ in yazarlığı La Nowel Observateur tarafından “İnsanı büyüleyen, kendine has, özgür bir tarzı olan yazarın bakış açısı ironik olmakla birlikte, acımasızlığı, melankoli ve hatta hoşgörüyle yumuşatıyor” şeklinde tanımlanmaktadır. 


Kitabın Künyesi: 

Kitabın Adı: Limon Yapraklarının Kokusu 

Yazarı: Clara Sanchez 

Yayınevi: Pegasus Yayınları 

Sayfa Sayısı: 415 

İspanyolcadan çeviren: Deniz Torcu 





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NASIL BULMAK İSTİYORSAK ÖYLE BIRAKALIM

Bugün Aktif Felsefe Derneği ile çevre temizliği yaptık. 27 kişiymişiz, fena bir sayı değil aslında, çevre temizliği etkinliği olduğunu düşünürsek. İlk başta bir şey yok gibi gözüküyordu, sonra bir baktım traktörde bir çöp yığını oluşmuş torba torba. İnsanlar neler neler atmışlar, acaba bugün bizimle orada olup çöp toplasalardı, tekrar atarlar mıydı? merak ettim... Umursamazlık, nasıl olsa arkadan biri toplayacak, zaten bizden önce de atılmış, vb.gibi düşüncelerle bu saygısızlık yapılıyor. Ben bunu öncelikle kendine saygısızlık olarak görüyorum. Bir de şu var, iş hayatında da çok rahatsız olduğum bir konuydu. İnsanlar tek tek çok iyi; ama bir araya geldiklerinde korkunç olabiliyorlar. Ortak kullanım alanlarının kullanımı konusunda da bu geçerli..Evinde hijyen hastası kesilen biri, ortak kullanım alanlarını kullanırken inanılmaz davranıyor. Kendi yaptığının anlaşılmayacağı rahatlığı mı? yoksa başka biri temizleyecek nasılsa mantığı mı? ya da her ikisi..  Sınırlı bir alanı temiz...

KASITLI KÖTÜLÜK İFLAH OLMAZ

 Geçenlerde The I-land diye bir dizi izledim. Yorumlara baksaydım izlemezdim sanırım; ama ben diziyi beğendim, Lost'un tamamını izlememiştim ona benzerliğinden bahsetmişler, benziyor da tabi ki Lost çok daha güzeldi. Aslında The I-Land dizisinin fikrini sevdim.  3-5 yıldır iyilik ve kötülük üzerine düşündüğüm bir şeyi hatırlattı. Bir insan size yanlışlıkla kötülük yaptıysa, üzdüyse bu insan affedilebilir, sonucun size zarar vereceğini düşünememiş olabilir, kasıt yoktur,.vs.vs. Bunun tersi, kötülük kasıtlı ise, bile isteye yapıldıysa; emin olun ki bu insan pişman olmaz (istisnalar kaideyi bozmaz) ve fırsatını bulduğu ilk fırsatta size daha beterini yapar. Tecrübe ile sabittir. 😉Kaçın, kaçın, kaçın! Değişik sektörlerde çalıştığım için iki iş yerinde böyle insan modeline rast gelmişliğim var 😏Her ikisinin de ortak noktası biraz hasta ruhlu olmalarıydı ve kıskanç karakterleriydi. İlk bahsettiğim daha bilindik ortalık karıştıran tiplerden. Sonra denk gelen tam bir psikopattı. Şan...

"ZAMANIN İKİ BOYUTU VARMIŞ..."

Amanın yeni sene de almış başını gidiyor. Klasik bir cümle gibi olacak; ama yaşadığımız An'ların, ama gerçekten yaşadığımızı hissettiğimiz An'ların kıymetini bilmek gerek. Mutlu olmak için bir otobüse binmedik, 2 durak sonra inip Mutluluk'a ulaşmayacağız. Yol boyu izlediğimiz manzara kadar mutlu olacağız. O sebeple bu olsun-şu olsun mutlu olayım diye kendimizi şartlandırmamalıyız.  "Yaşamda, endişelerin %90'ı yersizmis~!" Yaşamak çok güzel de yarın ya da belki az sonra ölmeyeceğimizi biliyor muyuz? Öyleyse bu fani dünyada, önemli olan, 'önemli olmak değil değerli olmak, değerli hissetmek'. Bir de "Sene değişti, insanlar değişmedi, durumlar değişmedi falan filan...." diyorlar ya hani, ee o zaman biz değişelim bir zahmet! :-)