Ana içeriğe atla

BİR KİTAP - CUMHURİYET GELİNİ



“Bu kitabı Sgk Narlıdere Dinlenme Bakımevi’ne girmek istediğimi söylediğim zaman ‘Hayırrr!’ diye itiraz eden, beni bu isteğimden vazgeçirmek için pek çok öneriler sunan çocuklarıma ve torunlarıma adıyorum.


Dışarıdan bizim yaşantımızı bilmeden, ‘Bakacak kimsen yok muydu? Aman! Allah beni huzurevine düşmekten korusun!’ diyenlerin düşüncelerini değiştirmek için bu kitabı yazdım.” diyor yazarımız Sevil Yalçınduran. 

Kitabı okuyana kadar hiç bu açıdan düşünmemiştim. Geçen yıl, üyesi olduğum bir dernekle yaptığımız, huzurevi ziyaretini hatırladım sonra. Adını sorduğumuzda söylemeye çekinen, teyzelerimiz ve amcalarımız, ellerine mikrofunu alıp, şiir, şarkı, mani ne biliyorlarsa, çocuk heyecanıyla söylemek için yarıştılar birbirleri ile. Yazarımız da, bir çoğunun gençken yapamadığı pek çok şeyi, geç de olsa orada yapma fırsatı bulduğunu anlatıyor. Halkeğitim kendilerine çok güzel imkanlar sağlamış. Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği koroları, tiyatro kursları gibi. Hobi odasını tasvir ederken öyle güzel anlatmış ki. Okurken, sanat sevgisini geç de olsa fark etmenin önemini, bir şeyler yapmanın, severek öğrenmenin onları nasıl mutlu ettiğini hissediyorsunuz. Bilgisayar odası da varmış, bunu öğrenmenin biraz kendilerini zorladığını söylese de, başarmanın mutluluğu ve heyecanının kendilerine yaşlarını unutturduğunu söylüyor. 

Huzurevi blokları Narlıdere’nin çam ormanlarının eteğine yapılmış. Her türlü ihtiyaçları düşünülmüş. Sabahları düzenli olarak, hoca eşliğinde spor yapıyorlar. Bazı blokların spor salonuna uzaklığı sebebi ile ihtiyaç duyulan saatlerde servis imkanı sağlanmış. 

Kitabın bazı bölümlerinde, beraber yaşadığı arkadaşlarının anılarını anlatmış yazarımız. Her birinin öyle hikayeleri var ki. Düşündürüyor, hayrete düşürüyor, bu kadar olmaz dedirtiyor, umutlandırıyor, gülümsetiyor. İnsan yaşlansa da yüreğinin yaşlanmayacağını görüyoruz çok güzel örneklerle. Sevginin fiziksel hastalıklar üzerinde bile iyileştirici gücüne şahit oluyoruz. ‘Aşk’ ey ‘Aşk’ her yaşta aynı heyecanla yaşanıyormuşsun sen. 


Yer yer kendi hayatına yer vermiş. On parmağında on marifet derler ya, tam Sevil Yalçınduran’ı anlatan bir söz bu. Kitabın son bölümünde şiirlerinden ve kumaştan yaptığı tablolarından örnekler var. Aile fotoğraflarına da yer vermiş. Annesinden kalma bir sandık içinde anılarını biriktirmiş. Annesi Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda evlendiği için kendisine ‘Cumhuriyet Gelini’ dermiş. Babası ilk kez düğünde görmüş annesini. Babası öğretmenmiş ve keman çalarmış, annesi de ud çalarmış. ‘Cumhuriyet Gelini’ adını, kendisine de çok yakıştırdım, kitabı okuyunca neden böyle dediğimi siz de anlayacaksınız. 

Kumaştan resim yapıldığını kitap sayesinde öğrendim ve öyle heveslendim ki ben de. Fotoğrafları var kitabın sonunda. Kişisel sergileri ve ödülleri var. Kumaş parçalarından kolaj yapılarak, kompozisyonlar hazırlamış. Hayallerini, düşüncelerini, duygularını anlatmış, tıpkı kalemle-fırça ile çizer gibi, ustalıkla.


Mutlu olmak için çok düşünmeye, bir şeyleri beklemeye kalkarsak işte o zaman yaş aldıkça yaşlanırız. Tavsiyeleri, anılarıyla örnek bir insan Sevil Yalçınduran. Kitap içerisinde kendisinin de fotoğrafı var. 83 yaşında, bakımlı, çok güzel ve çok zarif bir hanımefendi. Bir gazete için öyküler yazmaya devam ediyor.

"Kimseye muhtaç olmamak için yaşama sarılmak, ondan kopmamak, zihnimizin gücünün tamamını kullanmak, olumsuz duyguları kalbimizden ve zihnimizden uzaklaştırmak, usanmadan çalışmak ve okumaktır. Seneler bedenimizi yıpratır, ama heyecanlarımızı kaybetmezsek, ruhumuzu yaşlandırmaz. İnsan yeni tecrübeler edindiği sürece genç sayılır. Biz kendimize bakmazsak bize başkalarının bakacağını unutmayalım."

"Çocuklar için düşe kalka büyür denilir. Bu bizim için de geçerli. Onlar koşarken düşer, bizim düşmek için desteksiz yürümememiz yeterli sebeptir. Onlar düşünce kendi kalkar, biz düşeriz ama kalkamayız."

"Sevgiyle büyümüş, her zaman sevdiğinizden, sevildiğinizden şüphe duymadan yaşamışsanız, sevdiğiniz işlerle zamanınızı geçirmiş, zamanın değerini bilerek savurgan davranmadan kullanmışsanız, zamanın nasıl çabuk geçtiğini de farkında olamamışsınızdır. Farkına varılmadan geçen zaman en güzel geçirilmiş zamandır.” diyor değerli yazarımız. 



ÖZGÜRCE



Denizin üstünde uçan

Ak kuşlar, kara kuşlar

Dalgaların kıvrımında balıklar…

Gerçekte;

Ne kuşlar gibi uçabiliyorum,

Ne balıklar gibiyim denizde.

Özgürüm;

Ak kışlar gibi uçabiliyorum düşlerimde

Balıklar gibiyim dalgaların kıvrımında

Mutluyum;

Özgürce düşünmek, düşlemek

Duymak, duyurmak, yaşamak

Ne güzel şey özgürce sevmek

Sevilmek…


Kitabın Künyesi:

Kitabın Adı: Cumhuriyet Gelini

Yazarı: Sevil Yalçınduran

Yayınevi: Siyah İnci Yayınları

Sayfa Sayısı: 208
















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR KİTAP - ROMANTİKA

Size Romantika’yı anlatmaya çalışacağım desem, umursamayacaksınız, biliyorum. Şu Çılgın Türkler’in yazarı, Turgut Özakman’ın yazdığı bir kitap dersem? Turgut Özakman’dan romantik bir aşk hikayesi. İlk basım tarihi Ocak 2000, benim okuduğum ise yedinci baskısı. Yaklaşık beş yıldır aklımda; ama bir türlü alıp okuyamamıştım, hep araya başka kitaplar girdi, unuttum. Romantika, yazarımızın ikinci kitabıdır. Yazarımızın, Diriliş-Çanakkale, Cumhuriyet-Türk Mucizesi gibi çok değerli kitapları bazı kitaplarındandır. 28 Eylül 2013’te, 83 yaşında vefat etmiştir. Geçen yine farklı bir kitabı almak için gitmiştim, yokmuş, rafta Romantika’ya takıldım, aradığım kitap da yoktu, demek bu kitabı okuma zamanım gelmişti. Elime aldım, sayfalarını çevirdim, beni saracak gibi hissettim, kitap kapağı da çok güzel. Kabartma şeklinde iki kelebek.  Hikayeyi romanımızın kahramanı Doğan Hoca’nın kızı Şirin’den dinliyoruz. Doğan Hoca 1960’lı yıllarda, sanat tarihi kürsüsünde aydın bir doçenttir. Sağ-sol çat

BİR KİTAP - KORKU - OSHO

Osho’yu bilmeyenimiz yoktur. Daha çocuk denecek yaşlarda, başkaları tarafından ezberletileni kabullenmektense, kendi gerçekliğini deneyimlemeyi tercih etmiştir. Kendisi ‘Asi Ruh’ olarak da anılıyor. 1931 yılında Hindistan’da doğmuştur. Tüm Hindistan’ı dolaşarak, tutucu din adamlarına meydan okumuştur. Hiçbir geleneğe ait olmadığını söyleyen Osho’nun, öğrencilerine ve dünyanın her yerindeki sevenlerine yaptığı konuşmalar otuzdan fazla dile çevrilmiş, altı yüzden fazla cilt halinde yayımlanmıştır. 1985 yılında yılında göçmenlik yasalarını ihlal etmek suçlamasıyla gözaltına alınmış ve bu sırada yavaş yavaş zehirlendiği söylenmiştir. Osho, Doğu’nun meditasyon teknikleri ile Batı’nın terapi yöntemlerine yepyeni bir bakış açısı getirmiştir. Toplum, din, politika, felsefe, psikoloji ve insanın varoluş ilişkisini ele alan Osho, bu konularda ileri sürdüğü oldukça cesur ve kalıpları kıran savları, söylemleri ve iddiaları ile birçok otoritenin tepkisini çekmiştir. Bazen dine karşı bazen dinin

"BOŞ KAYIK"

Karşı kıyısına geçiyorsa insan bir ırmağın Ve kendi sandalına boş bir kayık çarparsa, Aksi bir insan olmasına rağmen Çok öfkelenmeyecektir. Ancak kayıkta bir insan görürse Uzak durması için bağıracaktır ona. Feryadı duyulmazsa, tekrar bağıracaktır, Ve bir daha ve lanet okumaya başlayacaktır. Ve bunların hepsi kayıkta biri olduğu için. Eğer kayık boş olsaydı, Bağırmayacak ve öfkelenmeyecekti. Boşaltabilirsen kayığını Dünya ırmağını geçerken, Kimse sana engel olmayacak, Kimse sana zarar vermeye çalışmayacaktır.                                                     OSHO Bu şiiri ilk okuduğumda çok sevmiştim, bugün bir dostum, Osho'nun 'Boş Kayık' kitabından bir şey paylaşmış, onu okuyunca, hemen aklıma bu şiiri geldi. Okuyunca tekrar sevdim, hatta daha çok sevdim. İnsanın, bazen bazı şeyleri anlamlandırışı, yorumlayışı, zaman içerisinde değişebiliyor.