“Yüzleri insanı yanıltmayacak kişiler var; korunmuş oldukları hemen anlaşılır. Bazıları acılara, bazıları da derin duygulara karşı korunmuş. Görünüşleri durgun denize benzer. Pürüzsüz.”
Reenkarnasyona inanır mısınız? Eğer cevabınız ‘Hayır’ ise, kitaptan sonra en azından kafanız karışacaktır. Belki önceden umursamadığınız rüyalarınız sizi uyutmayacak Belki de hayata geçirmeye değer bulmadığınız ya da cesaret edemediğiniz düşlerinizin peşinden gideceksiniz. Belki rastlantı olarak gördüğünüz olaylar merakınızı uyandıracak, yaşamınızın eksik parçalarını bulup puzzle’ı tamamlamak isteyeceksiniz. Reenkarnasyon konusunda ben ortada bir yerdeyim; ama “Yeniden doğmak: İnsan bir hayattan daha iyisine geçiyor, bilgelikte ve dinginlikte gelişiyor, tüme yaklaşıyor.” fikri mantıklı geliyor. Bu kitap bir aşk hikayesinden daha çok, Şamanlıktan, Reenkarnasyondan, Antik Yunan’a kadar her şeyi anlatan bir kitap.
“Bir zamanlar birbirlerini çılgınca seven bir erkek ile bir kadın vardı. Eskiden yaşadılar. Çok eskiden. Belki de bizim çağımızdan da önce, muhtemelen Kiklad Adaları’ndan birinde, yuvarlak bir adada. Bilinmeyen nedenlerle, aşkları gelişemedi. Bir akşam öldüler, kuşkusuz doğal felakette, deprem, deniz yükselmesi..Sonra çok sonra, başka bir çağda, bambaşka bir yerde yeniden buluştular. Zuni kabilesinin üyesiydiler, yerliydiler. Birbirlerini yine seviyorlardı. Ama beraberlikleri ikinci bir kez korkunç bir sonla noktalandı.. Reenkarnasyon döngüleri devam etti, günümüzde yeniden göründüler…üç bin yıl sonra…”
Arjantin-Buenos Aires te başlayıp Yunanistan’a uzanan bir öykü, Ricardo Vazarezza’nın öyküsü. “Bazı tanışıklıklar insanı, bin dersten daha çabuk geliştirir.” Ricardo, ilk başta rastlantı sandığı olayların aslında öyle olmadığını görebilen seçilmiş insanlardan biridir.
“Bir erkeğin uykusunda, başkasının sesiyle sayıklamasını normal buluyor musunuz? Üstelik, bilinmeyen bir dilde!. Bilinçaltı bizimle konuşur. Oysa sesini duyuracağı tek yer, uykuda olduğumuz zamandır. Neden? Çünkü kalkanımızın kalkması, savunmamızın yavaşlaması ancak uykudayken gerçekleşir. Kendini ifade etmek için, bilinçaltımız düşten ve sembollerden yararlanır.
Eskiler bizim ‘rastlantı’ dediğimiz olaylarda, fizik ve düşünce dünyaları arasındaki birliğin doğrulanmasını görüyorlardı.
Akıl evrenin her parçasını görebilir. Oysa insanların büyük bir çoğunluğu kör. Kimi kendini beğenmişlikten, kimi hırsından, kimi de günlük hayatın boş gereklerinden.
Nehrin kıyısına oturan yukarıda olanları, aşağıda olacakları görür.”
Sevdiğimizi sanırız, sevildiğimizi düşünürüz bazen. Oysa ki her sevgi gerçek sevgi değildir; bu gerçekse eğer: “İnsan gerçekten sevdiğinde, günlük hayatın dengesi bozulur, sınırlar silinir”. Yapmam dediğiniz, fedakarlık olarak gördüğünüz, hayatımın altı üstüne geldi dediğiniz durumlar çok normalleşmeye başlar, mutluluk, huzur…gerçek sevgi budur.
“Kaderinin anahtarı düşlerinin ormanında, başka hiçbir yerde değil. Eline geçirdikten sonra bu anahtar, tarihinin kapısını açmanı ve büyük bir çembere girmeni sağlayacak.
Hayatında hiç sarhoş olmamış birinin, ilk kadehten sonra devrilmesi muhtemeldir. Aynı şekilde, tecrübeli bir içicide ilk şişesine saldırmadan önce düşünecektir.
Bir saat, bir dakika, bir gün. Bunlar kent insanının kavramları. Sen bana mevsimlerden söz et Zamanın tutsak yaşayanlarca yaratılmış bir yanılsama olduğunu bilmiyor musun?"
Hayatın çok şımarttığı insanların er ya da geç çevrelerindeki dünyaya bir diyet ödemek zorunda kalacaklarına inanır mısınız? Kader faturayı önlerine koyar mı bir gün?
Tanrının bir insana taşıyacağından fazla yük yüklemeyeceğini anlatan bir atasözü vardır bununla ilgili: ‘Eğer mutluluğun bir fiyatı varsa, bu fiyat mutluluğun verdiği keyfin altında olmalı.’
"Ne yaparsan yap, sakın unutma: düş, tek bir kişinin mantığıdır. Gerçekse, herkesin çılgınlığı!"
Düşündürücü, içerisinde bilgelik dolu sözler yer alan kitapları seviyorsanız, severek okuyacağınız kitaplardan. Kitap her bölümde bilinmeyene doğru gittiği için, sonunu merak ediyor ve bir an önce öğrenmek istiyorsunuz. Bittikten sonra kafanızda sorular devam ediyor.
Sade bir dille yazılmış. Yazarımız Le Livre de Saphir’le 1996 Fransa Kitapçılar Ödülü’nü kazanmıştır. 1999’da yayımlanan Kavalalı Mehmet Ali Paşa yazarın Türkçe’ye çevrilen ilk kitabıdır.
Kitabın Künyesi:
Kitabın Adı: Sen Bana Mevsimlerden Söz Et
Yazarı: Gilbert Sinoue
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 238
Bir saat, bir dakika, bir gün. Bunlar kent insanının kavramları. Sen bana mevsimlerden söz et Zamanın tutsak yaşayanlarca yaratılmış bir yanılsama olduğunu bilmiyor musun?"
Hayatın çok şımarttığı insanların er ya da geç çevrelerindeki dünyaya bir diyet ödemek zorunda kalacaklarına inanır mısınız? Kader faturayı önlerine koyar mı bir gün?
Tanrının bir insana taşıyacağından fazla yük yüklemeyeceğini anlatan bir atasözü vardır bununla ilgili: ‘Eğer mutluluğun bir fiyatı varsa, bu fiyat mutluluğun verdiği keyfin altında olmalı.’
"Ne yaparsan yap, sakın unutma: düş, tek bir kişinin mantığıdır. Gerçekse, herkesin çılgınlığı!"
Düşündürücü, içerisinde bilgelik dolu sözler yer alan kitapları seviyorsanız, severek okuyacağınız kitaplardan. Kitap her bölümde bilinmeyene doğru gittiği için, sonunu merak ediyor ve bir an önce öğrenmek istiyorsunuz. Bittikten sonra kafanızda sorular devam ediyor.
Sade bir dille yazılmış. Yazarımız Le Livre de Saphir’le 1996 Fransa Kitapçılar Ödülü’nü kazanmıştır. 1999’da yayımlanan Kavalalı Mehmet Ali Paşa yazarın Türkçe’ye çevrilen ilk kitabıdır.
Kitabın Künyesi:
Kitabın Adı: Sen Bana Mevsimlerden Söz Et
Yazarı: Gilbert Sinoue
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 238
Çeviren: Ali Cevat Akkoyunlu
Yorumlar
Yorum Gönder